Bir gün gökyüzünden mavi yerine yeşil yağmaya başladı ve her şey değişti. Başlangıçta herkes bunun bir doğa olayı olduğunu düşünmüştü ve hayretle izliyordu yağmurun yağışını. Hiç kimsenin yaşanacaklardan haberi yoktu. Her damla düştükçe havadaki titreşim hissediliyordu. İlk başta fark edilmeyen titreşimler ve değişimler, gün geçtikçe her şeyi değiştirmeye başladı. Doğa kendini onarıyordu, yeni yeni türler keşfediliyordu, yapılması yıllar sürecek icatlar ortaya çıkıyordu, teknoloji inanılmaz bir hızda ilerliyordu. Günler ilerledikçe saatler kaybolmaya, dakikalar karışmaya başladı. Bir süre sonra ölümler arttı ve kara vebanın, tarihteki en ölümcül hastalıklardan biri, yaygınlaşmasıyla birlikte bilim insanları zamanda bir kayma olduğunu fark etti.
Kimyasal yağmurun etkisiyle zaman, kendi kanunlarını unuturken dünyanın her köşesinde bir şeyler değişiyordu. Kuzey Kutbu’ndaki soğuk hava çevresindeki ülkelere yayılıyordu ve bu yerlerde yaşamayı neredeyse imkansız kılıyordu. Ekvator’da keşfedilen yeni kuş türleri insanlara büyük bir tehdit oluşturuyordu. Dünyanın bir kısmı Buzul Çağı’nı yeniden yaşarken bir kısmı sayısı gün geçtikçe artan dinozorlara karşı yaşam mücadelesi veriyordu. O an, kimse ne olduğunu ya da ne olacağını bilemezdi.
Herkes can kulağı ile haberleri dinliyordu. Olumlu sonuç bildiren hiçbir yayın yoktu. Bütün bilim insanları dünyanın sonunun yakın olduğunu söylüyordu. Çaresiz insanlar bir yandan ölümcül hastalıklarla uğraşıyor bir yandan da kendi problemlerine bir çözüm arıyordu. Bu karışıklığa son veremeyen toplumlar şartlara katlanarak uzun bir süre boyunca gizli bir şekilde yaşadı.
Aradan çok uzun bir süre geçti ve iki arkadaş en sonunda bu tuhaflığa bir son vermeye karar verdi. Belki de bir çözüm yoktu ama denemek zorundaydılar. İnsanlar kaostan kurtulmak için bir zaman makinesi yapmaya çalışıyordu yıllardır. Vebanın etkisi azaldığı için dışarıya çıkmak güvenliydi artık. Tom ve Jack, kendi zaman makineleri için parça aramaya koyuldular. Acaba bu yağmur birden bire nereden gelmişti? Bu soruya bi yanıt bulmak isteyen arkadaşlar problemin kendisine gidiyorlardı. Su döngüsü deniz ve göllerdeki suların buharlaşması ve yeryüzüne inmesiyle oluşmuştu. Bu sebeple iki genç temiz bir su kaynağının yanına gitmeye karar verdi. Uzun bir süredir insanlar yeryüzündeki sulardan faydalanmıyordu. Orada her türlü mikrop, egzotik canlı ve olumsuz hava şartı vardı. Bir süre tehlikeyle karşılaşmadan yürüdüler ancak mola vermek için durduklarında birisinin onları takip ettiğini fark ettiler. Karınlarını doyurmak için kendi yemeklerini çıkardıklarında arkalarında yavru bir dinozor duruyordu! Olabildiğince hızlı bir şekilde koşmaya başladılar ve kendilerini insanlar hariç bütün canlıların faydalandığı gölün yanında buldular.
Gölün dibinde makineyi tamamlamak için gerekli olan son parça bulunuyordu. Bu, boyut değiştirmeye yarayan, gelecek zamandan gelen ve hiç kimsenin almayı başaramadığı çok güçlü bir tabancaydı. Silahın vurduğu kişi istenilen evrene gidebiliyordu. Hayvanların akşam yemeği olmak istemeyen Tom ve Jack’in iyi bir planı vardı. Biri canlıların dikkatini çekecek parlak topu gölün tam ortasına atacaktı. Hepsi topa doğru koşmaya başlayınca da diğeri suya dalacak ve cihazı alacaktı. Kimin dalacağına karar vermek için nefes tutma yarışı yaptılar ve kazanan Tom oldu. Oksijen tüpü dikka çekici bir unsurdu bu da Tom’un hayatını tehlikeye atardı.
Plan başladı. Jack topu attı ve Tom bir saniye bile beklemeden suya daldı. Zamanlama çok önemliydi. Tam cihazı alacaktı ki devasa bir ahtapot, suyun derinliklerinden ona doğru gelmeye başladı. Göl canavarını tamamen unutmuşlardı. Tom tüm gücünü kullanarak yüzdü ve… Hayattaydı! Topun bir oyuncak olduğu anlaşılmadan önce oradan çıktılar ve sığınaklarına gittiler.
Jack, yüzünde büyük bir gülümseme ile tabancayı kendi yaptıkları makineye taktı. Kullanmadan önce hayatta olup gizli bir hayat sürenler için bir anons yaptılar. Önce Tom sonrasında ise Jack aleti kullandı. Artık yeni bir başlangıç yapabileceklerdi.