- Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu. Hayat insana yaşayacağını aklının ucundan bile geçirmediği duyguları yaşatıyordu. Bugün, ellerim soğuk mermeri teni yerine okşarken hissettiğim duygular tarifsiz ve bir o kadar da can yakıcıydı.
(Birkaç saat evvel)
Rüzgarın esintisinde koyvermeye çalışıyorum aklımda gezen kara tilkileri. Gece gündüz yakamı bırakmayan türden bunlar, hem incitip hem de gülümseten. Gözlerimi kapatınca ise önümde beliren anneciğimin silueti beni hapsediyor. 3 yıldır her gece hıçkırarak uyanmamla artık zaman ayırıp değil, yaratıp bir psikiyatriste gitmeye karar verdim. Şu an kliniğe giden yoldayım ve “yeşil yanmaz kavşağı” adını verdiğim bu ışıklar beni 5 dakikadır kilitlemiş vaziyette. Gözlerim dikiz aynasına kilitleniyor ve ağaran saçlarımı görüp yılların ne çabuk geçtiğini düşünüyorum. Daha dün sanki babamla dans ediyorduk salına salına, okşuyordu annem saçlarımı, öpüyordum onu o eşsiz kokusunu içime çeke çeke.
Hızlıca park yeri buldum ve kliniğin o heybetli ve kıpkırmızı olan kapısını önüne geldim. Burası bana bir arkadaşımın tavsiyesiydi fakat yararlı olacağı da kuşkusuzdu. Kapıyı aralayarak içeri girdim ve kapının çıkardığı gıcırtıyla masa başında oturan ve asistan olarak tahmin ettiğim orta yaşlı bir kadın gülümseyerek “hoşgeldiniz.” dedi.Sıcak gülümsemesine karşı tebessümle yanıt verdim ve koyu kahverengi berjerlerde bir süre istirahat etmemi, randevu saatim geldiğindeyse haber vereceklerini söyledi.
Etraftaki tablolar oldukça güzeldi ve daha önce pek çok galeri ve sergi gezmiş olmama rağmen karşılaşmadığım eserlerdi. Karşı koltukta kaşları bir süredir çatık halde bir yazı okuduğunu düşündüğüm bir adam oturuyordu. Birini bekliyor olabileceğini tahmin ettim ve ben de çantamdan kitabımı çıkarıp kaldığım yerden okumaya başladım. 10 dakika kadar bir süre sonunda sekreter kadın adımı seslendi ve doktorun beni beklediğini belirtti. Yanımdaki adam da aynı hızla ayağa kalktı ve telefonunu kapatarak asistan kadına selam verdi ve benimle eş zamanlı bir şekilde merdivenleri çıkmaya başladı. Aynı odaya girdiğimizde yüzümde oluşan şaşkınlık ifadesini gizleyemediğimin farkındaydım. Bana “hoşgeldiniz sahra hanım.” Dedi ve sohbetimizi başlatan bu cümle bir buçuk saat kadar süren tanışma seansımızı da başlatmıştı. Vedalaşırken bana annemi tanıdığını ve 3 yıl önce aldığı ölüm haberinin onu derinden etkilediğini söyledi. İyi dilekleri için teşekkür ettim fakat aklımda kalan nereden tanımış olduğuna dair soru işaretlerinin peşimi bırakmayacağını bildiğimden sorup kurtulmak istedim. Duyacağım cümlenin benim bu dünyada var olan boşluğumu dolduracağını ,yaralarıma merhem olacağını nerden bilebilirdim. Bana benim öz kardeşim olduğunu söyledi. Konuyu biraz daha deştiğimde annem ve babamın bana bahsettikleri ve hazince yaşadıkları 99 depreminde ardında bıraktıkları oğlu olduğunu söyledi. Beynim durmadan kendi kendine sorular üretiyordu. Bana akşam annemin mezarında buluştuğumuzda kendi hikayesini anlatacağının ve şüphelerimi gidereceğinin sözünü vermesiyle akşam 8 de buluşmak üzre plan yaptık. Hızla arabama bindim ve bugün izinli olduğum için buluşmaya kadarki süreyi evde dinlenerek geçirmeye karar verdim.
Zaman ,heyecanlı olduğum durumların aksine, hızla aktı ve işte mezarlığın önündeydim. İki günde bir ziyaret ettiğim o mezarlık bugün bana çok başka duygular hissettiriyordu. Annemin mezarına yöneldim ve yüzüm ona dönük olarak beklemeye başladım. Dakikalar sonra omzumda hissettiğim el ile kafamı çevirdim ve tekrar gördüm onu.
Bana depremden başlayarak asla bitmeyen hayat mücadelesini anlatmaya başladı. Bitirdiğinde ben de onun gibi gözyaşlarımı tutmakta zorlanıyordum. Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla dedim ve der demez birbirimize sarılıp hıçkırarak ağlamaya başladık. Bu sabah bir yabancı olan ve hayatımda toplu iğne ucu kadar önemi ve yeri olmayan o insan şu an benim belki de tek dayanağımdı, en yakınımdı.