Adımımızı attığımız bu nemli toprak, ciğerlerimizi her nefes alışımızda dolduran bu hava, gökyüzüne baktığımızda sonu görünmeyen bu eşsiz mavilik… Onlarda geçti bu yollardan, onlarda bastı bu toprağa, onlarda soludu bu havayı, onlarda baktı bu gökyüzüne… Baktılar ve düşündüler, ne uğruna savaşıyorlardı? Bu kadar kan, bu kadar şiddet ne amaçlaydı? Çocukların öksüz ve yetim kalmasının, onca askerin şehit düşmesinin veya ağır yaralanmasının sebebi neydi? Nedendi bu acı, ne uğrunaydı? Savaşlar kazanıldı, kaybedildi. Bir savaştan sonra öteki geldi. Kim bilir kaç damla kan, gözyaşı akıtıldı buralarda. Kim bilir kaç çocuğun yüreği acıyla sızlamıştı. Kaç kişi ölmüştü, kaç kişi daha ölecekti? Cevapsız kaldı soruları. Kimisi şehit, kimisi esir düşmüştü. Günler, haftalar, aylar sürdü savaş. Özlem ve acıyla burkuldu yürekler. Ve bir de sevda vardı yüreklerinde. Vatanım için savaşıyorum, dedi her biri. İçlerindeki vatan sevdası sağladı içinde bulundukları bu durumu unutup canla başla savaşmayı.
100 yıl geçti. Türkiye, bundan tam olarak 100 yıl önce gerçekten Türkiye haline geldi. 100 yıl önce Cumhuriyet ilan edildi. Şu an etrafımıza bakarsak ne görürüz? Binalar, ağaçlar, arabalar, insanlar… Ne düşünürüz bunlar hakkında? Kulağımızda neyin sesi çınlar? Yanımızdan geçip giden bir motor mu, inşaat alanından gelen matkap sesi mi, belki kahkahalara boğulan insanlar? 100 yıl önce ne olurdu peki? Alkış sesleri duyardık, onlarca insanın gözlerinden usulca akan sevinç gözyaşlarını görürdük. Sevinçten elleri titrer, dizleri tutmazdı insanların. Bakarlardı üstüne ay ve yıldız konmuş olan kıpkırmızı, şanlı bayrağa. Göklerde ne güzel dalgalanırdı, ne de özgürdü aslında. Bakarlardı etrafa, ne çok insan gelmişti yeni bir rejimin başlangıcına, Yürekleri gururla kabarırdı. Bizim ülkemiz, derlerdi minnet ve gururla. Her şey anlamlıydı, kimseye bir şey ifade etmeyen yerdeki minicik taş bile anlamlanırdı. Herkes ön sıralara geçip, daha da yakından görmek isterdi olan biteni. Kutlamaların asla eksik edilmediği bir dönemdi onlar için. O an insanların içini ısıtan bu mutluluk ve huzur uğruna her şeylerini ortaya koymuşlardı. Şimdi ise bu, bir ödüldü. İlerisi için korunması gereken en büyük emanetti.
“Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.” diyen bir atanın evlatlarıyız biz. Atamızın dediği bu söz bağlı kalmalı, bize verilen bu emanete sahip çıkmalıyız. Atamıza bir söz verdik ve bu sözü tutacağız. Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun!