Herkesin bir amaç uğruna yaşayıp öldüğü bu hayatta hiçbir iz bırakmadan ayrılmak istemediğime daha yaşım çok küçükken karar vermiştim. Bu karar doğrultusunda nasıl çalışmam gerektiğini o yaşta bilseydim her şey çok farklı olabilirdi fakat bunları bilseydim belki şu anki beni oluşturan ana yapı taşlarından çoğu eksik olacaktı.
Nasıl bir yol izleyeceğimi bir profesyonele veya bir öğretmenime sormak yerine o zamanlar okuduğum bir dergide gördüğüm yöntemi yol haritam olarak belirleyip bu yoldan yürümeye karar verdim. Gereksiz ve yüzeysel olan bu tavsiyelerin arasından bir elmas gibi parıldayan nasihat “oku”idi ki bu sayede hayattaki şu ana kadar başardığım ve başaracağım her şeyi okumaya ve okumanın getirilerine borçluyum.
Okumanın en büyük olmasa da çok büyük faydalarından birisi kendi hayat amacımı başarmış insanların bunu nasıl başardığını görmekti. Çıkardığım sonuç ise her iz bırakan insanın farklı konulardan da olsa benzer bir şekilde izi bırakmaya yönelik çalışmalarını yürüttüğüydü. Düzen ve disiplinin her ne kadar okuduğum dergide belirtilmemiş olsa da çok mühim ve belirleyici olduğunu fark ettim. O zamanlar çok değerli bir arkadaşımı kaybetmiş olmama bağladığım bir boşluktaydım ki bundan dolayı değerlendiremediğim zamanım ellerimden akıp gittikçe daha da düşüyor ve boğulmaya başlıyordum. Bu böyle devam edemezdi, değil mi? Çok uzun süre devam etti ve gençliğim en parlak dönemlerini bir çöplüğe çevirdi fakat ben hala bunu hazmedemiyor ve bir çözüm önerisi bulamadan akan suda sürüklenerek gidiyordum. Tam bu sırada, en ihtiyacım olduğu zamanda hep aradığım ve iki kere düşünmeden hemen yardımıma koşan arkadaşım yoktu yanımda. Hep onunla özleştirdiğim bir park vardı, nerden aklıma geldiğini bilmesem de bu park aniden aklıma geldi, oraya gitmeye karar verdim. Hava soğuktu, yüzüme çarpan rüzgar sanki yüzüme vuruyordu yalnızlığımı. Dairesel koşu parkurunun çevreleyen çimenlere oturmaya karar verdim, çimenlerin ıslak olduğunu fark etmemem üzerine montum sırılsıklam oldu ama önemli değildi. Koşan insanları izlemeye başladım, herhalde izlediğimi fark eden ve benle yaşıt olduğunu düşündüğüm bir oğlan bana doğru gelmeye başladı. Daha önceden tanışmamamıza rağmen sarı saçları, mavi gözü ve güven veren gülümsemesiyle beraber verdiği selamı karşılıksız bırakmak gibi bir davranış mümkün değildi. Konu konuyu açtı ve bir matruşka gibi devam etti. En nihayetinde beni kendisinin dahil olduğu yüzme kulübüne davet etti, reddetmek gibi bir seçeneğim bulunduğum durum gereğince mümkün değildi. Dilersem kulübe katılabileceğimi söyledi ve antrenman yerinin adresini yazıp küçük bir kağıtta vererek yanımdan ayrıldı.
Verdiği adrese gittiğimde uzun bir merdivenin ardında olan ve eski olduğu modern mimaride kullanılan mermer tarzıyla uzaktan yakından alakası olmayan mermerlerin sık kullanılmasından. İkili kapıdan birinin çalıştığı aşikardı, çalışan kapıyı iterek içeri girdim. Yine aynı mermer kullanılmış olan bekleme salonunda “lütfen galoş giyiniz” yazısı dikkat çekiyordu. Danışmadaki iki çalışandan doğru yere gelmiş olduğumu doğrulattıktan sonra erkek soyunma odasına girdim. Küçük çocukların çoğunlukta olması beni rahatsız etmiş olsa da arkadaşımı görünce rahatladım. Geciktiğimden koşar adımlarla havuzun yanına geldim, bugün kendi başıma yüzecektim. Suya atladım ve bedenimin etrafından tenimi okşayarak geçen su damlacıklarıyla bütün sorunlarım da vücudumdan suya geçti. “Arkadaşımın davetini kabul etmek verdiğim en iyi kararmış” diye düşünüyorum şu anda çünkü o zamandan sonra şu ana kadar elli yıl geçti ama bu süre zarfında edindiğim farklı bilgilerin hiçbirinin beni bu durumdan kurtarabileceğini zannetmiyorum ve hedefimi başarmamda bu sürekli boşlukta düşüş sürecinden kurtulmamdan daha önemli bir başarının varlığını düşünemiyorum.