DIGITAL IMAGE

Sözlerimi Geri Alamam

DÜŞÜNCELER İÇİNDE

Kocaman bir alanda, daracık bir kafeste sıkıştım kaldım.
Doğruyla gerçeğin, yalanla benzerin arasında hapsoldum.
Çığlıklarım kulaklarımda, gözlerim yaşlı, ellerim sırılsıklam…
Ne yapsam, ne etsem de kurtulsam…

Sağa gitsem çarpıyor, sola gitsem çarpıyorum.
Elimi uzatsam yetişeceğim anahtara uzanamıyorum.
Ben uzandıkça sanki o uzaklaşıyor,
Ben ona ulaşmaya yaklaştıkça sanki kollarım kısalıyor.

Büyükçe bir alanda, küçücük bir yerdeyim sadece.
Doğruya kaydıkça kafes büyüyor, gerçekten uzaklaştıkça küçülüyor…
Kayboluyorum,düşüncelerim tarafından oyuna getiriliyorum.
Hislerim tarafından ele geçiriliyorum.

Zihnim bana işkence ediyor, kendi çıkmazımın içinde boğuluyorum.

Gözlerimden iki küçük damla yavaş yavaş akarken bu dizeler döküldü kalemimden önümdeki yırtık kağıda. Defterimdeki yırtık kağıt artık bembeyaz değildi eskisi gibi, siyah kurşun kalemimden kalan gri silgi izleri, sildikçe zedelenip oluşan yırtıklar ve ortasındaki duygularımla dolu şiir o kar tanesi gibi saf, temiz beyazlığın yerini ele geçirmişti.

Eskiden yazamazdım, içimde patlasın diye beklerdim duygularım.Dışa vurmazdım hiçbir şeyi, ne kendime itiraf edebilirdim ne de bir başkasına,hissettiklermi. Alıştım artık yazmaya, ne varsa içimde döküyorum önümdeki kağıda, ağlıyorum hiç utanmadan, hiç mi hiç usanmadan. Sayfalar dolusu duygularım var atık. Her hissettiğimi yazıyorum, her düşlediğimi anlatıyorum. Paylaştıkça azalır üzüntü ve çoğalır mutluluk diye boşuna dememişler gerçekten. Geç de olsa anladım, hissettiklerimi paylaşmanın hafifliğini.

Hava bu gece çok soğuk sanırım ilk defa üzerimdeki bordo polar beni ısıtmaya yetmiyor. Sol elimdeki kalemi, ve silgiyi cebime, kalemtıraşımın yanına koydum ve yazdığım şiire son kez bakarken üzerimdeki polara sıkıca sarıldım. Tam o sırada sert bir rüzgar esti ve baktığım kağıt caddeye doğru süzüldü. Var gücümle peşinden koşmama rağmen bir araba kağıdımı tekerleklerinin altına aldı ve gitti. O an araba kağıt parçasıyla beraber kalbimin de üzerinden hızlıca geçti ve gitti. Geriyeyse kaldırımda yere çökmüş hıçkırarak ağlayan bir ben kaldı.


ADA-”Baba, baba hadi şarkı dinleyelim.”

ESRA-”Oğlum, dur babanın dikkatini dağıtacaksın şimdi. Ada, araba kullanırkan kaç kez söyledim sana babanı dürtmemeni,hadi üzme bakalım anneni.”

ADA -”Ya ama anne ya. Bak şarkıyı aç gerçekten rahatsız etmeyeceğim babamı. Ama herkes benimle söylerse.”

AHMET -”Tamam, tamam açıyorum.”

”Sözlerimi geri alamam
Yazdığımı yeniden yazamam
Çaldığımı baştan çalamam
Bir daha geri dönemem

Akıyorsa gözyaşım kurumasın
Coşup seven gönlümse durmasın
Dost bildik anılarım çağırmasın
Bir daha geri dönemem” 

ADA -”Baba, hadi sen de söyle.”

AHMET- ”Tamam oğluşum.”

”Hiç bir kere hayat bayram olmadı ya da                                                                                                                    Her nefes alışımız bayramdı                                                                                                                                    Bir umuttu yaşatan insanı
Aldım elime sazımı

Yine aşınca çayın suyu boyunu
Belki yeniden karşıma çıkacaksın

Göz göze durup bakınca
Göreceğiz
Neyiz ve nerelerdeyiz
Bilemiyoruz
Şimdi”

ESRA- ”AHMET; DİKKAT ET ARABA!”

ADA- ”BABAAA. ANNEEEEE.YARDIM EDİİİİİN!”


Annem ve babam… Ben daha 7 yaşındayken gözlerimin önünde yitip gitmişti, hem de en sevdiğimiz şarkıyı söylerken. Benim yüzümdendi hepsi. Ben öldürdüm ailemi. Katiliyim ben onların. Eğer, eğer ben babamın dikkatini dağıtmasaydım, eğer o şarkıyı açmasaydım… Keşke, keşke… Ben öldürdüm ailemi. Maviş gözlü annemin katiliyim ben. Şansım olsaydı son kez sarılsaydım ona, o huzur dolu kokusunu içime çeke çeke sarılsaydım. Burnumda sadece o koku kalsaydı. Sapsarı saçlı babamı ben öldürdüm. O hep şikayet ettiğim beni öperken batan sakalları, bir kez daha batsın diye yanaklarıma nelerimi vermezdim.

Sizi ben öldürdüm anne, baba. Beni suçum hepsi. Her gün dua ediyorum ben de sizin yanınıza geleyim diye, bir kez daha sizi görebileyim diye. Size anlattığım hikayeleri hatırlıyor musunuz? Her gece yatmadan önce  gökyüzüne bakarak size gün boyu yaptıklarımı anlatıyorum tıpkı eskiden yatak başında yaptığımız gibi. Beni duyuyorsunuz değil mi? Polis amca, sizi özlersem gökyüzüne bakıp konuşmamı söylemişti, o zaman beni duyuyormuşsunuz. 9 yıldır her gece sesleniyorum size.  Çok özledim sizi. Bazen dayanamıyorum, yapamıyorum sizsiz. Anne, senin o melek gibi sesini unutacağımdan korkmaya başladım biliyor musun? Eskinden kulaklarımda uğuldardı sesin  ama artık tam hatırlayamıyorum ses tonunu. Baba, artık eskisi kadar iyi hatırlayamıyorum yüzünü, evde çıkan yangından sonra hiçbir fotoğrafınız kalmadı ki bende.

Dün geceden sonra bir daha anneannemlerin evine dönmemeye karar verdim ben. Yalvarırım, bana kızmayın.Dayanadım artık onlara. Dün gece dedem tekrar elini kaldırdı bana. Bu sefer, canım daha da yandı. Ben bağırdıkça anneannem sesini açtı televizyonun. Bir damla yaş akmadı gözlerimden anne. Acıdan ağlayamadım bu sefer baba. Sizi çok özledim, lütfen beni de yanınıza alın. Ben artık yalnızlıktan çok sıkıldım.


Etrafımda ayak sesleri duymaya başlamamla beraber geceden beri eğik duran başımı yavaşça kaldırdım. güneş doğmak üzereydi ve insanların sabah acelesi başlamıştı. Kaldırımın köşesinden yavaşça doğruldum. Vücudumun her bir yanı sızlıyordu. Dünki koşumun acısını şimdi çekiyordum. Bedenimdeki çürükler hala geçmemişti ve hala daha nefes almakta zorlanıyordum. Ve sağ ayak baş parmağım… En sonunda köşedeki banka oturdum. Yürüdğüm 3 metrelik yol bana sonsuza dek sürecekmiş gibi geldi.

Oturduğum yerden sessizce insanları izledim. Bir yerlere yetişmeye çalışan bu insanların ne kadar güzel bir bütün oluşturduğunu fark ettim ve her zamanki gibi ben bu bütünün dışındaydım. Bu kalabalığın içinde herkes yalnızdı aslında. Güler yzülü insan sayısı bir eli parmaklarını geçmezdi. Onlara bakıp inatla gülümsedim. Dün geceki halimden öcümü alırcasına gülümsedim. İnsanların ayakları ne kadar hızlıysa o kadar yüksek sesle kahkaha attım. Gri şehrin, aceleci insanları, beni ne kadar da güzel yargıladınız bakışlarınızla! Minnet duydum, teşekkür ederim.


Öğlene kadar o bankta oturup gökyüzünü seyrettim. Uçan kuşlar gibi olmayı hayal ettim. Belki de uzun zamandır ilk defa kendimi bu kadar iyi hissettim. Hiçbir şey düşünmedim, bir çıt dahi çıkarmadım. Orada öylece oturdum. Omzuma dokunan bir elle aniden irkildim. Arkamdaki ses,”Biraz kenara kayabilir misiniz?” diye sordu. Hızlıca bankın en köşesine kaydım. Sesin sahibi önce yanıma bir çanta koydu sonra kendi oturup beklemeye başladı. Heyecanlı görünüyordu biraz ve sürekli saatine bakmasından birini ya da bir şeyi beklediği oluyordu. Tam kalkmaya yeltendiği sırada 3 kişinin ona doğru koşmasıyla içi rahatladı. Gelen arkadaşlarının elinde de birer çanta vardı. Selamlaştılar daha sonra aralarında bir şeyler konuşup çantalarını açmaya başladılar. benim yanımda oturanın çantasından 2 tane plastik tabure, diğer gelen iki kişininkinden de gitar ve mikrofon çıktı. Bankın yanına tabureleri koydular ve başladılar çalıp söylemeye. Çok geçmeden etraflarına bir sürü insan toplandı. Herkes şarkılarına eşlik ediyordu. Yanımda oturan çocuk solistleriydi. Grup arkadaşlarına bir işaret çaktı ve ikisi de gitar çalmayyı bıraktılar. Çocuk,”Bu şarkı bizim için çok özel, bilen herkesten eşlik etmesini bekliyoruz. Teşekkürler.” dedi.

Ve ardından kulağıma o tanıdık melodi geldi. O an… O an kalbime bir ağrı girdi. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladı. Ben, ben… Bu şarkıyı o günden sonra hiç dinlememiştim. Ne yapacağımı şaşırdım, elim ayağıma dolandı. Gözyaşlarımı durduramıyordum, kalbşmdeli ağrı dinmiyordu. O tanıdık sözleri söylemeye başladı çocuk. Gözyaşlarım daha da arttı. Sonra fısıltıyla ben de eşlik edenlerin arasına katıldım. Başım öne eğik, bu şarkkyı öldürdüğüm annem ve babam için söylemeye başladım. Tam o sırada yanıma küçük bir kız yaklaştı. Eliyle kafamı okşadı ve sonra,” Çok üzgün görünüyorsun. Benimle dans etmek ister misin?” dedi. Elinden tuttum, beni kalabalığın ortasına doğru çekti ve o küçük kızla dans etmeye başladık. Gözyaşlarım artık sel olmuştu, ne kadar durdurmaya çalışsam da durmuyorları, olmuyordu. Şarkıyı mırıldanmaya devam ediyordum.

Şarkının son sözlerini duymamla beraber, küçük kızın elini bırakıp yere yığıldım. Artık sessizce ağlamıyordum. İsyan ediyordum hayatıa adeta, içimi çeke çekei hıçkıra hıçkıra ağladım. Giderek daha güçsüz hissetmeye başladım kendimi. Hava soğumaya başladı. Elim, ayağım, bütün bedenim zangır zangır titriyordu. Gözlerim yavaşça kararmaya başladığında sonunda annem ve babama kavuşacağımı anladım ve yüzüme ufak bir tebessüm kondurdum, bir daha yok olmamak üzere.

(Visited 220 times, 1 visits today)