Günler hızlı ve serinkanlı geçiyordu.Çocukluğunun son 23 Nisan’ı ile yapmıştı çocukluk çağındaki mezuniyeti.Her geçen gün biraz da anlam taşımaya başlamıştı ve bir o kadar da bir çok anlamsız geliyordu artık.Nasıl desem bir çocuğun çıkardığı gürültü bir zulümdü ve anlamsız ya da yaptığı hareketler daha da doğrusu geçmişi daha anlamsızdı artık.Her geçen gün omuzlardaki yüklerle beraber hayatı da daha ciddi ve sorumluluk sahibi edindirici bir tavır takılmıştı.Oysa,ne güzeldi kim bilir küçükken genç olma.yetişkin olma hayali ne güzeldi çevremizdeki büyüklerden yaşadığı anları bir o kadar da yaşadıkları hayatı dinlemek.Meğerse her şey biraz abartı kezza bir miktar da iyi yönleri ile anlatılırmış.O zaman güzel ve anlamadığımız kelimeler şimdi daha manalı ve gerçekti gözünde.Belki de kelimeler bir insan beyninde bu yaşlarda kıfayet kazanıyormuş.Artık çocukken soğuk ama üşümedim ki dedirten rüzgar yeri geldiğinde titretiyormuş bu yaşlarda insanı.
Nasıl desem bilmiyorum ama uzun bir yola asıl bu dönemlerde çıkılıyormuş.Tıpkı,Aşık Veysel’in dediği gibi “Uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece.”Her ne kadar mutlak sonu olan bu yol da durmamız gereken bir çok durak olmalı,hedefler gibi mesela ya da hayaller.Benim için bu yolda durakladığım her bir nokta,durak,ani bir hedef yahut hayaldir.O duraklara varabilmek elbette kolay olmaz hiç bir zaman tıpkı yanlış çıkılan yolculuklar gibi.Lakin eminim ki,yanımıza alacağımız yolcu doğru bir çaba,sistem,plan,düzen olursa 5 kişilik bir arabayı da doldururuz her bir durağa da varırız.Üstelik hava ne kadar yağmurlu,çamurlu ve de mevsimler ne kadar sert,acımasız ve soğuk olursa olsun varılır o duraklara.Edip Akbayram’ın da dediği gibi “Güneşli günler göreceğiz…”Bir sonraki mola vermek istediğiniz durak sınavlar mı mesela,doğru şekilde çalışıldığında neden varılmasın ama yürüdüğünüz yolda da sızlanmamak lazım kolay değil diye.Çünkü elbette yorucu ve çok zor olacak,önümüze daha farklı yollar çıkaracak bize hata yaptıracak bizi hedefimizden caydıracak ama yanlış yollara sapmayarak gidilirse o durak ne kadar uzakta olursa olsun ,her geçen gün daha da yakınlaşacaktır.Bırakın bu yolda yağmurlar ıslatsın,güneş titretsin sonucu güzel olacaktır.Ha,o durağa varamadık mı?Olsun ne de olsa her daim tüm istenilenler olmaz ve gösterilen çaba boşa gitmez.Vazgeçmek gibi mesela…Bazen o kadar çelişkili oluruz ki uğruna savaştığımız şey bir bize değersiz gelebilir hem de ona o kadar yaklaşmışken ki bazen bu da bir erdemliliktir.Çünkü an gelir asla bağlanmam dediğimiz şeylere bağlanırız hem de hayata bağlandığımızdan daha çok ya da bir sınav stresiyle beraber gecemizi gündüz ederek çalıştığımız,uğraştığımız bir şeyden vazgeçebiliriz.Olamaz mı olabilir.
Bu bazıları için bir kaybetme,yetersizlik öyküsü olarak görülebilir belki ilk zamanlarda kendimize bile öyle gelebilir.Ama çoğu zaman kendimize buğulu bir ayna da bakmayıp da tertemiz,lekesiz bir ayna da baktığımızdan dolayıdır.Yani kendimizi daha iyi keşfetmenin sonucu olabilir.Bu yüzden vazgeçmek her zaman bir kaybediliş öyküsü değildir.