Yıllar önce bir dilek tutmuştum. Kendime ve aileme de bunun için söz verdim. Çocukluktu işte nereden bilebilirdim böyle olacağını. Dileğim asker olup güzelce vatanıma, milletime hizmet etmekti.
Milliyetçi ve vatani değerlerine önem veren bir ailenin çocuğu olarak büyüdüm bu yaşıma kadar. Bu isteğimi ailem ile paylaşınca sonuna kadar destek vereceklerini söylediler. Hedefim de yüksek rütbeli bir asker olabilmekti. Bu hayallerimi kurarken henüz ilkokulu bitirmek üzereydim. Ortaokula geçmenin ve yavaş yavaş büyüdüğümü hissetmenin verdiği heyecan bambaşkaydı o zamanlar. Harp okulu düşlerimi süslüyordu.
Yıllar geçti ortaokulun son yıllarına yaklaşmıştım. Kendimi de harp okulu için hem fiziksel, hem de zihinsel olarak hazırlıyordum. Spora başlamıştım o dönem. Güzel ülkemiz de bulunduğu konumu ve siyasi durumu sebebiyle askeriye için taze kanlar arıyordu. Ortaokul bitti ve seçmeler için hazırlandım. İçimdeki askeriye sevdası ile bu seçmeleri geçeceğime inanıyordum. Çocukluk hayalimdi bu, geleceğim için başka bir B planım yoktu.
Uzun uğraşlar sonucu çalışmamın ve emeğimin karşılığını almıştım ve okula girdim. Her şey çok disiplinliydi burada. Alışmam biraz zaman alacaktı fakat içimdeki asker olma isteği bunların hepsini kolaylaştırdı. Harp okulunda okumak her yiğidin harcı değil. Her şeyden önce kişinin istemesi lazımdı.
Burada da günler günleri kovaladı, aylar geçip gitti. Mezun oldum ve sonunda askeriyeye girdim. Yeni bir serüvene yelken açıyordum. Teğmen olarak başladım işe. Diyarbakır’a çıkmıştı ilk tayinim. Heyecanla çıktığım o yolu hiç unutamam. Tatlı bir telaş vardı üzerimde, diğer yandan da heyecan. Bir dilek tutmuştum, gerçek oldu ve hayatım bir anda değişti. Okuldaki günlerden eser yoktu. Çatışmalarla geçiyordu hayatımız. Silah arkadaşlarım çok iyi insanlardı. Onlarla beraber güzel vakit geçirirdim. Uzun süre güneydoğuda farklı şehirlerde görevler yaptım ve batıya dönme vaktim gelmişti. Dinlenmem gerekliydi. Ankara’ya, her şeyin başladığı yere, dönüş yapmıştım ve önemli görevlerin komutasında yer aldım. Bu sırada rütbemde atlamıştı tabi ki.
Komutanım bu başarılardan sonra yurt dışında bana ihtiyaç olduğundan bahsetti. Bir müddet sonra görev yerim belli oldu ve bu sefer ki yolculuğum Sudan’daydı. Çıkan iç savaşa müdahale için NATO asker talep etmişti ve çok zorlu olacaktı. Ekibimizi topladık ve yola çıkmaya hazırdık. Uçağımıza bindik ve başladık bir maceraya. Fakat bu sefer lokasyonumuz farklıydı, cennet vatanımızdan uzak yerlerde olacaktık.
İner inmez diğer NATO askerleriyle toplantımıza başladık ve planlardan genel olarak bahsedildi. Önden biz girecektik ve şehri abluka altına alacaktık. Alelacelele silahlandık ve yola çıktık. Her şey yolunda giderken şehre sızdıktan bir müddet sonra aniden telsiz bağlantımız kesildi. Çöllerin arasındaki şehirde artık iletişimimizi de kaybetmiştik.
Göz gözü görmüyordu. Yanımda birkaç silah arkadaşım ve ben hiçbir şey görmeden ilerlemeye devam ettik. Anlamamız uzun sürsede teröristler iyi bir istihbaratla tüm planımızı öğrenmişti ve biz kapana kısıldık. O zaman anladım ki hikayemizin sonuna gelmiştik sanırım. Silah arkadaşlarımla vedalaştım. Bomba ve araba sesleri yaklaşıyordu. Yıkık dökük bir binanın köşesine geçmiştim ve harp okulumdan beri sakladığım kalemimi ve kağıdımı çıkardım. Toz bulutundan dolayı düşmanları görmesek de mermilerin sesleri ve yoldaşlarımın ölüm feryatları duyuluyordu uzaktan. Bu satırları kaleme aldım ölümün döşeğindeyken. Belki birileri okur ve benim gibi vatanına hizmet etmesi için ilham kaynağı olur diye. Bu yolda bana yardım eden herkese minnettarım. Şimdi ise silahımı çekeceğim, mermilerim bitene kadar göğüs göğüse çarpışacağım. Korkup saklanmak bize yakışmaz. Elveda…