Vallegrande İsa’sı

“Bir çiçeği öldürebilirsiniz. Ama bir baharı öldüremezsiniz”

Merhabalar herkese. Yeni bir yazımda yine beraberiz. Bugün herkesin duyduğundan emin olduğum bir kişilik hakkında yazacağım. Bu kişinin adı Ernesto Che Guevara. Duymadıysanız da bu adamı görmüşsünüzdür. Portresi artık o kadar ünlendi ki telefon kaplarına bile basılmaya başlandı. Peki hiç merak ettiniz mi kim bu adam? Cevabı hayır olanlara anlatayım. Ama önce neden böylesine politik ve başımı bela sokabilecek bir konu seçtim. Çünkü bu blog yazma işlerinin başındayken daha bir devrimciyle ilgili yazmak istemiştim, ama bu kişi ilk başta Atatürk’tü. Ancak herkesin daha ilk haftadan Atatürk ile ilgili yazması sonucu ben de başka birini aramaya başladım ve dünyadaki devrimler arasından ne bilgili olduğum Küba Devrimi’ni seçtim. Bu yazımda tabii ki de Che den bahsedeceksem yaptığı o meşhur devrimden de bahsetmeden olmaz. Şimdi gelelim konumuza Che kimdir?
14 Haziran 1928’de doğmuş, Arjantinli doktor, Gerilla Lideri, Marksist-Leninist diplomat, yazar ve ünlü devrimcidir. Jean Paul Sartre, Che için sadece bir entelektüel değil, o aynı zamanda çağımızın mükemmel insanı demişti. Che 9 Ekim 1967’de Bolivya’da CIA tarafından öldürülene kadar ünlü bir gerillacı olmuş ve ölümünden sonra milyonlarca insan için bir kahraman haline gelmiştir. Saçları dağınık, Sakal bıyık bırakmış o “Che şapkası” (Adamı da iyicene markalaştırdılar artık)ile olan fotoğrafı 20.yüzyılın sembolü ve dünyanın en ünlü fotoğrafı seçilmiştir.
Arjantin’in Rosario kentinde dünyaya gelen Che orta halli, İspanyol ve İrlanda asıllı bir ailenin 5 çocuğunun en büyüğüdür. Çocukluğunda bile sol eğilimli olan ailesindeki en radikal görüşlere sahipti. Astım hastası olmasına karşın mükemmel bir atlet ve çok iyi bir rugby oyuncusuydu. Öyle ki lakabı “Fuser (Aşırı saldırgan, kudurmuş anlamına gelen el Furibundo ve annesinin soyadı olan Serna’nın birleşmesiyle oluşmuştur)” Ernesto 12 yaşında satranç öğrendikten sonra yerel turnuvalara eksiksiz katıldı ve en sevdiği aktivitesi oldu. Ergenliğinde, şiire, özellikle Pablo Neruda’ya, merak saldı ve o dönem Latin Amerika’da yaşıtlarının yaptığı gibi kendisi de pek çok şiir yazdı. Daha sonra kendini öyle bir geliştirdi ki artık Freud’un cinsellik ile ilgili denemelerine ve Jack London’un macera serüvenlerine kadar okumuştu. Ergenliğinin son safalarında fotoğrafçılığa ilgi duymaya başladı özellikle arkeolojik sahaları fotoğraflamak kendisini her zaman eğlendirmiştir. Ernesto 1948 yılında tıp okumak için Buenos Aires Üniversitesine girdi. Burada öğrenim görürken bir arkadaşıyla hayallerindeki Latin Amerika seyahatine başladı. Peru’da Amazon Nehri kıyısındaki San Pablo cüzzam kolonisinde gönüllü olarak birkaç hafta geçirdi. Bu seyahatte oradaki halkın açlığını, fakirliğini gördü ve Marksizmden etkilenerek Latin Amerika’da ekonomik sorunların tek çözümünün devrim olduğuna dair inancı güçlendi. Sosyal ve ekonomik alanda eşitsizliklerin ortadan kalkması için farklı farklı minik ülkelerden çok sınırları belli olmayan sosyo-kültürel bağla bağlı bir ülkenin daha çok işe yarayacağını düşünmeye başladı. Ernesto 1953 yılının Aralık ayının son günlerinde Bolivya, Peru, Ekvador, Panama, Kosta Rika’nın ardından sonunda Guatemala’ya vardı. O sıralarda popülist bir hükümetin başındaki Başkan Jacobo Arbenz Guzmán özellikle toprak reformu ve diğer değişikliklerle bir toplumsal devrim yapmaya çalışıyordu. Bu aralar yazdığı bir mektupta Guatemala’ya geçici olarak yerleşmesinin sebebini “gerçek bir devrimci” olmak için diye belirtiyordu. Guevara’nın Guatemala’daki ana siyasi bağlantısı Perulu sosyalist Hilda Gadea’ydı. ‘’American Popular Revolutionary Alliance’’ (APRA) (Amerikan Popüler Devrimciler İttifakı. Lideri Víctor Raúl Haya de la Torre olan siyasi bir oluşum.) üyesi olan Gadea, Arbenz hükümetindeki birçok üst düzey politikacıyı Guevara ile tanıştırdı. Daha önce Kosta Rika’da tanıştığı ve Fidel Castro ile bağlantılı bir grup Kübalı sürgünle de bağlantı kurdu. Bu sürgünlerin arasında Küba’nın Oriente eyaletindeki Bayamo’da bulunan ‘’Carlos Manuel de Céspedes’’ barakalarına yapılan saldırıyla bağlantısı olan Antonio ‘’Nico’’ López de vardı. Ne yazık ki Lopez Granma (Küba devrimcilerini taşıyan yat) Küba’ya çıktıktan ksıa süre sonra hayatını kaybedecekti. Arjantinlilere özgü, “hey”, “dostum”, “birader” anlamına gelen “che” ünlemini çok sık kullanması nedeniyle ünlü “Che” takma adını kullanmaya başlamıştır ki bu takma adı ona Nico Lopez takmıştır. Sadece Arjantin, Brezilya, Paraguay ve Uruguay’ın güneyinde kullanılan bu ünlem kullanan kişinin nereden olduğunu belli ederdi. 15 Mayıs 1954’te Komünist Çekoslovakya’dan Arbenz hükümetine destek olarak gönderilen yüksek kalitede Skoda piyade ve hafif topçu silahları İsveç gemisi ’’Alfhem’’ ile Puerto Barrios’a ulaştı. Bu silahların miktarı CIA tarafından 2.000 ton olarak hesaplanmıştır. Bu arada Ernesto vizesini yenilemek için kısa süreli olarak Guatemalayı terk etti. Bu sırada CIA tarafından desteklenen Carlos Castillo Armas liderliğindeki darbe başlamıştı. Arbenz karşıtı kuvvetler, Çekoslovak silahlarının trenler yardımıyla dağıtılmasını durduramıyorlardı ancak güçlerini toparladıktan sonra hava desteğinin yardımıyla ilerlemeye başlamışlardı. Ernesto birkaç günlüğüne Komünist Gençlik tarafından örgütlenen silahlı milislere katılmış, bu grubun harekete geçmemesi üzerine tekrar tıbbi hizmetlere dönmüştür. Darbenin ardından Ernesto çarpışmak için gönüllü oldu ancak Arbenz yabancı destekçilerinin ülkeyi terketmesini istiyordu. Gadea tutuklandıktan sonra Guevara kısa süre için Arjantin konsolosluğunda saklandı ve sonra Meksika’ya geçti. Arbenz hükümetinin CIA destekli bir darbeyle devrilmesi üzerine, Ernesto’nun Amerika Birleşik Devletleri’nin emperyalist bir güç olduğuna ve Latin Amerika ve diğer gelişmekte olan ülkelerdeki sosyoekonomik eşitsizlikleri düzeltmeye çalışan hükümetlere karşı koyacağına dair görüşleri kesinleşti. Bu onun sosyalizmin ancak silahlı mücadele sonunda elde edilebileceği ve bu koşulları da ancak silahlanmış bir halkın savunabileceği yönündeki düşüncelerini kuvvetlendirmiştir ki bu düşünceleri gerillalarda aktif rol oynamasının başlıca sebebi olmuştur. Eylül 1954’de Meksika’ya kaçmasının ardından Ernesto Nico Lopez başta olmak üzere diğer Kübalı sürgünlerle olan ilişkilerini tazeledi. Bu tanıdıkları onu Raul Castro’yla tanıştırdı zaten aynı hafta içerisinde Küba’da hapishaneden salınan Fidel Castro Meksika’ya geldi. Fidel ile bir gece süren hararetli konuşmanın ardından o da Küba’nın başındaki diktatör Fulgencio Batista’yı devirmek için kurulan 26 Temmuz Hareketine katıldı. Kendisi Fidel’i çok etkileyici bulmuştu o yüzden bu harekete katıldığını yıllar sonra açıklıyor. Asıl mesleği olan doktorluğa devam etmesi kararlaştırılsa da diğer üyelerle birlikte askeri eğitim de aldı ve eğitmenlerinin gözüne çarpan öğrenci olarak nitelendirildi. Bu arada Gadea da Meksika’ya geldi ve hamile olduğunu açıkladı, doğan bu çocuklarının adı Hilda Beatriz oldu ve 15 Şubat 1956^da dünyaya geldi. 25 Kasım 1956’da Küba’ya doğru yola çıkan Granma yatında bulunan tek Kübalı olmayan kişi Ernesto’ydu. 2 Aralık’ta şuanda Granma eyaleti olarak bilenen yerde karaya bastılar. Karaya çıkar çıkmaz Batista’nın askerleri tarafından saldırıya uğradılar bir çoğu öldü veya ele geçirildi geriye 15 tane isyancı kaldı bu çatışmada kaçan bir yoldaşın düşürdüğü cephaneyi almak için tıbbi malzeme çantasını bıraktığını ve o anı, doktordan savaşçıya dönüştüğü an olarak hatırladığını yazar. Ekip, Küba’nın ortasına doğru Sierra Maestra dağlarına saklanır ve Batista rejimine karşı gerilla savaşı başlar. Ernesto, isyancılar arasında bir lider olarak görülmeye başlanır, artık “Comandante” olmuştur. Birçokları için de “acımasızlığı” nedeniyle korkulan kişidir. Muhbir, kaçak ve casus olarak suçlu bulunan birçok kişinin infazından sorumludur, Ayrıcı narkoz da çok az bulunduğu için dağda kendi yoldaşlarını da narkozsuz ameliyat ettiği için “Kasap” denmeye başlamıştır. 1958 Aralığının son günlerinde devrimin en önemli olaylarından olan Santa Clara’ya saldıran “intihar timi”ni (isyan ordusundaki en tehlikeli işleri bu tim yapıyordu) yönetti. Generallerinin özellikle General Cantillo’nun (Batista’nın en çok güvendiği Generaldir) ‘’Central America’’ isimli çalışmayan şeker fabrikasında Castro ile buluştuğunu ve isyan lideri ile ayrı bir barış pazarlığı yaptığını öğrenen Batista 1 Ocak 1959’da Dominik Cumhuriyeti’ne kaçmıştır. 7 Şubat 1956’da kazanan devrimci hükümet Ernesto’yu “Doğuştan Kübalı” ilan etmiştir. Devrimden sonra Gadea ile boşanma işlemlerini başlatmıştır çünkü Gadea başından beri silahlanmaya karşıydı ve Kübalı olan ve 26 Temmuz Harekatını başından beri destekleyen Aleida March ile evlendi. İlk başlarda Havana’nın hemen dışındaki Cabana Hapishane’sine komutan olarak atanıp burada Batista dönemindeki memurları, CİA ajanıolduğu düşünülen kişileri ve Batista tarafından kurulan sosyalist ayaklanmayı bastırma teşkilatından olduğu düşünülen kişileri yargıladı ve suçlu bulunanları idam ettirdi. Daha sonra Ulusal Toprak Reformu Enstitüsü’nde önemli bir göreve geldi ve Küba Merkez Bankası’nın başkanı oldu. (sık sık parayı kınadığı ve yürürlükten kaldırılmasını desteklediği için bu horgörüyü göstermek adına Küba paralarını takma adı olan “Che” ile imzalamıştır). Burada Castro ile Ernesto’nun başından geçmiş bir olay anlatmak istiyorum. Castro bir gün devrimcileri toplar ve ekonomik olarak çok kötü durumdayız, kaynaklarımızı etkili ve verimli kullanmalıyız yönünde bir demeç verir. aranızda iyi bir ekonomist var mı yoldaşlar diye sorar.(Economisto= Ekonomist, Comunisto= Komünist kelimeleri arasındaki okunuş benzerliğinden dolayı). Koskoca salonda bir tek Ernesto’nun eli havadadır. Fidel biraz şaşırmış bir şekilde ekonomiden anladığını bilmiyordum der. Ernesto ise tarihi cevabını verir “Ben aranızda iyi bir komünist var mı diye soruyorsun sanmıştım.” işte bu olayın üzerine Castro Ernestoyu Merkez Bankasının başına koymuştur. Tabii çatışmalar artık sonlandığı için Che (Devrimden sonra Che demeye başlamışlardır, ben de tarihi sıraya göre gidiyorum.) eski rutin hayatına geri dönmüştür ve bu hayatın en başında satranç gelmektedir. Che elinden gelen her imkanla Kübalı çocuklara satrancı aşılamaya çalışmıştır. Küba’da bir yandan diplomasiyle boğuşırken bir yandan da diğer Latin Amerika ülkelerinde de devrim yapılmasında yardımcı olmaya çalışmış ancak başarısız olmuştur. 1960 yılında Guevara ‘’La Coubre’’ silah gemisi patlamasında kurbanlara yardım etti. Kurtarma operasyonu sırasındaki ikinci patlamayla birlikte ölü sayısı yüzü aşmıştır. Bu patlamada ölenlerin cenaze töreninde Alberto Korda Che’nin ünlü fotoğrafını çekmiştir(Hani heryerde basıl şu popüler kültür ile birlikte herkesin bildiği fotoğraf var ya o işte). La Coubre’nin sabotaj ya da kaza sonucu mu patladığı bilinmemektedir. Sabotaj olduğunu iddia edenler, sorumlu olarak CİA’i , ve sabotajı yapan kişi olarak da Guevara’nın rakibi olan ve daha sonra CIA ajanı olduğu sanılan William Alexander Morgan’ı gösterirler. Kübalı sürgünler, patlamanın sorumlusunun Guevara’nın SSCB’ye sadık rakipleri olduğunu ileri sürerler. Che daha sonra Sanayi Bakanı olarak görev yapmış ve bu görevi esnasında “Gerilla Savaşı” adlı kitabını yazmaya başlamıştır. Bu kitap silahlı başkaldırıya önayak olacak büyük örgütlere gerek duyulmadığını küçük gerilla gruplarla da devrimin başarılı olabileceğinden bahsetmiştir, daha sonra “Küba’da Sosyalizm ve İnsan” adlı denemesini yazmaya başlamıştır. Bu denemede sosyalist devletle birlikte “yeni bir insan” yetiştirmek gerektiğini söyler. 1961 yılındaki Domuzlar Körfezi İşgali’nde Che çarpışmalara katılmamıştır. Castro’nun emriyle Küba’nın en batısındaki Pinar del rio eyaletindeki bir kuvvetin başına geçmiş ve burada sahte çıkarma kuvvetini püskürtmüştür. Bu harekât sırasında yüzünden kurşun yarası almıştır. Che 1962 Ekim ayında ortaya çıkan Küba Füze Krizi’ne neden olan Sovyet nükleer balistik füzelerinin Küba’ya getirilmesinde anahtar rol almıştır. Birkaç ay sonra İngiliz gazetesi “Daily Worker” ile yaptığı görüşmede eğer füzeler Küba kontrolünde olsaydı başlıca ABD şehirlerine doğru bu füzeleri kullanacağını söylemiştir. 1964’de Küba’nın heyetinin başı olarak Birleşmiş Milletlerde askeri kıyafetiyle bir konuşma yapmış ve dünyaca ünlenmiştir. New York’ta Malclom X’in çalışma arkadaşları, ABD Senatörleri gibi farklı gruplarla görüştü. Daha sonra Çin, Kongo, Mısır, Cezayir başta olmak üzere dünya turuna çıktı ve Cezayir’de en son uluslararası konuşmasını yaptı ve bu konuşmada “Sosyalist Bloğu”nun beraber hareket etmesi gerektiğini belirtti. Küba’ya döndükten 2 hafta sonra kamu hayatından çekildi ve tamamen kayboldu. Ortadan kayboluşu için değişik sebepler öne sürüldü: sanayi bakanıyken savunduğu sanayileşme projelerinin görece başarısızlığı, Çin-Sovyet Ayrılığı arttıkça Che’nin Çin Komünist Partisi yanlı tutumunu onaylamayan Sovyet resmî görevlilerinin Castro’ya yaptıkları baskı ve Küba’nın ekonomik gelişmesi ile ideolojik çizgisi üzerine Che ile Küba lideri arasındaki önemli görüş ayrılıkları. Castro’nun Che’nin tanınmışlığından rahatsız olup onu tehdit olarak görmesi de neden olarak gösterildi. Castro’nun bazı muhalifleri onun Che’nin kayboluşu hakkındaki açıklamalarının şüphe uyandırıcı olduğunu söylerler. Che’nin niyetlerini hiç alenen açıklamayıp, sadece Castro’ya yazılmış tarihsiz ve tarzı olmayan dalkavukça bir mektupla bildirmiş olması çoğu kişi tarafından şaşırtıcı bulunmuştur. Hâlbuki hem Guevara hem de Castro, Sovyetler Birliği ve Çin’in de bulunduğu birleşik cepheyi destekliyordu. Ayrılığa düşmüş bu iki ülke arasında antlaşma sağlamak için başarısızlıkla sonuçlanan bir dizi girişimde de bulunmuşlardı. Ancak bu girişimler başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Sovyetlerin Küba’ya sormadan füzeleri geri çekmesini büyük bir ihanet olarak gören Che Sovyetleri de artık ABD gibi emperyalist bir büyük güç olarak görmeye başlamıştı. Che ortadan kaybolduğunda bir mektup yazarak bütün görevlerinden istifa ettiğini yazıyor.

Kongo Operasyonu
1965 yılının 14 Mart’ını 15 Mart’a bağlayan gece boyunca yaptıkları toplantı sonucunda Guevara ve Castro, Sahra Çölü altındaki bölgede Küba’nın ilk askerî operasyonunu bizzat Guevara’nın yönetmesi konusunda anlaştılar. Che ve 13 Kübalı 24 Nisan 1965’de Kongo’ya vardılar ve daha sonra daha fazla Kübalı gelmeye devam etti. Ancak gerilla lideri umduğu gibi olmayınca Che hayal kırıklığana uğradı ve devrimin olmayacağına karar verdi. Bu devrimin olmamasındaki etkili bir diğere faktör de Che’nin telefonlarının dinlenmesi ve ne zaman bir saldırı düzenlenecek olsa gerillacıların pusuya düşürülmesiydi. Yedi ay sıkıntı yaşadıktan sonra düş kırıklığına uğramış bir şekilde, Küba’dan gelenlerden sağ kalanlarla (birliğinin altı üyesi ölmüştü) Kongo’yu terketti. Bir noktada yaralıları Küba’ya gönderip, tek başına savaşmaya devam etmeyi ve devrimcilere örnek teşkil etmeyi de düşünmüştü. Ancak silah arkadaşları ve Castro’nun gönderdiği iki memurun ikna etmesi sonucu Kongo’dan ayrılmayı kabul etti.

Bolivya Operasyonu
Che’nin nerede olduğu 1966 ve 1967 yıllarında meçhulken Mozambik Bağımsızlık Hareketi Che ile görüştüğünü, devrim projelerine yardım etmeyi reddettiklerini söylediler. 1 Mayıs 1967’de Silahlı Kuvvetler Bakanı Havana’da yaptığı konuşmasında Che’nin Latin Amerika’da devrim çalışmaları içinde olduğunu söyledi.(Bu süre zarfında Bolivya’da gerillaların başında olduğu sonradan açıklanmıştır.) Che Bolivya’da Castro’nun satın alıp Bolivya Komünistlerine verdiği bir alanda gerilla ordusu oluşturmak çabası içerisindeydi. Ancak pek başarılı olunamamıştır. Bu durumda gizli bir KGB ajanının Sovyetlerin çıkarlarına uygun olarak davranması ve Che’nin çalışmalarını sabote etmesi etkili olmuştur. Ayrıca bu ajanın da daha sonradan Che’nin nerede kaldığını Bolivya Ordusuna bildirmesi bunu kanıtlar niteliktedir. Bolivya Ordusu ile ilk çatışmalar sonucu eğitim alanını terk etmişlerdir. Bolivya Devlet Başkanının Che’nin Bolivya’da olduğunu öğrenmesi üzerine kafasının başkentte kazığa çakılmasını ister ve bütün orduyu 50 kişilik gerilla kuvvetlerinin üzerine yollar. Bazı küçük başarılar elde eden grup eser aldıkları askerelere gereken bütün yardımı yapmıştır. Zorlu geçen çatışmalara rağmen, gerillaların esir aldığı yaralı Bolivya askerlerinin gereken tıbbî yardımı alması konusunda hassas davranan Guevara sonradan bu esirleri de salıvermiştir. Hatta yaralanarak ele geçirildiği Quebrada del Yuro’daki son çarpışmadan sonra geçici olarak tutulduğu yere götürüldüğünde gördüğü yaralı Bolivya askerlerine tıbbî yardım bile önermiş ama bu önerisi sorumlu Bolivyalı subay tarafından geri çevrilmiştir. Zaten Che’nin devrim planı bazı yanlış anlaşılmalar üzerine kurulmuştu. Bazıları şunlardır;
– Yalnızca Bolivya Ordusu ile savaşacaklarını düşünmüştü ancak Che’nin Bolivya’da olduğunu öğrenen Amerikalılar başta CIA olmak üzere bir çok kurumdan ajanlar Bolivya ordusuna eğitim, silah, teçhizat vb yardımında bulunuyordu.
– Che yerli komünistlerden yardım alacağını düşünüyordu ancak Bolivya Komünist Partisi’nin Küba’ya değil Sovyetlere yakın olmasından dolayı o umulan yardım hiçbir zaman gerçekleşmedi.
– Gerillalar Havana’nın desteğine bağlıydı ancak Havana ile sürekli iletişim içinde olması gereken Che Hiçbir zaman Havana’ya ulaşamadı.
Bu durumlar ve aşağıda birazdan bahsediceğim Che’nin yakalanması durumlarından dolayı gerillalar büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

http://img.timeinc.net/time/magazine/archive/covers/1960/1101600808_400.jpg
Yakalanışı ve Ölümü
Bir muhbir tarafından ihbar edilmesinden kısa süre sonra Amerikan güçleri Che’yi bir yoldaşını daha devriye gezerken bulur ve kaçmaması için ayaklarından yaralarlar, tabancasını da bir kurşun ile bozarlar( İşin ilginç yanı silahta şarjör bulunmamaktadır sanki onu ölümünü kabullenmiş gibi.). Barrientos,Che’nin yakalandığını öğrenir öğrenmez hemen öldürülmesini emretmiştir. Guevara yakın bir köy olan La Higuera’daki köhne bir okula götürülmüş ve geceyi orada geçirmiş, ertesi gün öğleden sonra öldürülmüştür. Celladı, Bolivya ordusunda çavuş olan ve Che’yi vurması kura sonucu saptanan Mario Terán’dır. Che’nin son sözleri şöyle olmuştur: “Buraya beni öldürmeye geldiğini biliyorum. Vur beni korkak, yalnızca bir adam öldürmüş olacaksın.”. Bazı kaynaklar çavuş Mario Terán’ın infaz esnasında aşırı heyecanlanması nedeniyle bilinçli bir şekilde ateş edemediğini ve Che’yi sadece yaraladığını, onu öldüren merminin kim tarafından ateşlendiğinin bilinmediğini belirtirler. Çarpışmada öldüğü izlenimi vermek ve yüzünden isabet almayarak tanınmasını kolaylaştırmak için ayaklarına defalarca ateş edilmiştir. Cesedi bir helikopterin iniş takımlarına sıkıca bağlanmış ve yakınlardaki Vallegrande’ye götürülmüştür. Buradaki bir hastanede cesedi bir küvetin içinde basına gösterilmiştir. Bu sırada çekilen fotoğraflar ise onu yüceltmiş ve “Vallegrande İsası” olarak anılmasına sebep olmuştur. Askeri bir doktor tarafından elleri kesildikten sonra Bolivya ordusu tarafından alınıp başka bir yere taşınmıştır ve yıllarca cesedine ne olduğu bilinmezliğini korumuştur. Che’yı Bolivya’da takip etmekten sorumlu olan, Félix Rodríguez adındaki CIA ajanıydı. Bu ajan daha önce Escambray Dağları’ndaki isyancılarla ve Havana’daki Castro karşıtı gizli gruplarla bağlantı kurmak için Domuzlar Körfezi istilası öncesi gizlice Küba’ya sızmış, istiladan sonra da başarılı bir şekilde geri çıkarılmıştı.Che’nin yakalanışını duyan Rodríguez, değişik Güney Amerika ülkelerindeki CIA istasyonları yoluyla Langley, Virjinya’daki CIA merkezine bu bilgiyi iletmiştir. Rodríguez Guevara’nın Rolex saati ve başka bazı kişisel eşyasını almış ve sonraki yıllarda bunları röportaj yaptığı gazetecilere gururla göstermiştir. Bu eşyalardan bazıları Langley’de sergilenmektedir. Bolivya yetkilileri 11 Ekim’de Guevara’nın iki gün önce hükümet kuvvetleriyle girmiş olduğu çatışma sonucu vurularak öldüğü yolunda (yalan) açıklama yapar. 15 Ekim’de Castro,Che’nin ölümünü kabul eder ve tüm Küba’da üç günlük yas ilan eder. Che’nin ölümü Latin Amerika’daki ve üçüncü dünya ülkelerindeki sosyalist devrimci hareketlere indirilmiş ağır bir darbe olarak kabul edilir. 1997 yılında Guevara’nın elleri olmayan cesedinden kalan kemikler Vallegrande yakınlarındaki bir uçak pistinin altından kazılarak çıkarılmış, DNA testiyle kimliği tespit edilmiş ve Küba’ya geri getirilmiştir. 17 Ekim 1997’de cesedinden kalanlar, Bolivya’daki gerilla harekâtı sırasında ölen yoldaşlarından altısıyla birlikte, 39 yıl önce Küba Devrimi’nin başarısını belirleyen savaşı kazandığı Santa Clara’da özel olarak hazırlanmış anıtmezara askerî törenle gömülmüştür.

https://www.google.com.tr/url?sa=i&rct=j&q=&esrc=s&source=images&cd=&cad=rja&uact=8&ved=0ahUKEwiDyaWewPLSAhVBAxoKHfxvBcEQjRwIBw&url=https%3A%2F%2Ftr.wikipedia.org%2Fwiki%2FChe_Guevara_Mozolesi&psig=AFQjCNENTGtxSVcdbOrY6MPrsvokS8lzAA&ust=1490560366823918

Che’nin cesedinin resimleri dolaştırılıp ölümü hakkındaki gerçekler tartışılırken Che efsanesi de yayılmaya başladı. Dünyanın her yerinde Che’nin öldürülmesini protesto eden gösteri yürüyüşleri yapıldı. Yaşamı ve ölümü üzerine makaleler, övgüler, şarkılar ve şiirler yazıldı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Latin Amerika uzmanları, “gelmiş geçmiş en çekici ve en başarılı devrimcinin” ölümünün öneminin hemen farkına vararak Che’nin komünistler ve diğer sol eğilimliler tarafından “kahramanca ölen örnek devrimci” olarak idolleştirileceğini belirtti. Bu tahminlerin inandırıcılığı, özellikle 1968 Mayıs’ındaki öğrenci hareketlerinde Guevara’nın güçlü bir başkaldırı ve devrim sembolü olarak ortaya çıkmasıyla birlikte giderek arttı. Sol kanattan eylemciler Che’nin şan, şeref ve ödüllere karşı olan belirgin kayıtsızlığını belirttiler ve Che’nin sosyalist idealleri aşılamak için şiddetin gerekli olduğu fikrinde anlaştılar. “Che yaşıyor!” sloganı batı bloğunda duvarlarda gözükmeye başlarken 1968 hareketlerinin önde gelen simalarından Jean-Paul Sartre’ın, Che’yi “çağımızın en gelişmiş insanı” olarak tanımlaması da Che’nin aşırı derecede övülmesini desteklemiştir. Tabii ki de Che’yi eleştirenler olmuştu, bunlar genellikle sağ eğilimliler tarafından gelmiş olsa da sol taraftan anarşistler ve sivil halk özgürlükçüleri Che’yi otoriter, çalışan sınıf karşıtı bir Stalinci olarak görmekteydiler.

Che’nin ölümünden sonra Küba gerillaları desteklermeyi kesti ve Sovyetlerle yakınlaşmaya başladı. Daha sonra Kongo gibi orta Afrika ülkelerine yardım da edildi ancak bu yardımlar genellikle lojistik ve eğitim alanlarında oldu doğrudan bir askeri yardım yapılmadı. Ayrıca Che dönemindeki hızlı sanayileşme politikasından da vaz geçildi ve Che döneminde inşaatına başlanan onca fabrika başı boş kaldı. Küba Devleti Che’yi unutturmamak adına bir çok heykel ve sanat eseri yaptırdı. Ayrıca bugün bile Küba’daki çocuklar her okul gününe “Komünizm için öncüler, hepimiz birer Che olacağız” diye and içerek başlarlar. Ayrıca Che’nin mozolesi Küba turizmini etkilemektedir. Her sene yurtdışından sayısız turist Che’^yi anmak için buraya gelmektedir. Ayrıca Che ölümünden sonra gerillalarla, direnişçilerle, devrimle ve ayrıca Marxizm’le bağdaştırılan biri haline gelmiştir. Yazımı Che’nin şu sözleriyle kapatmak istiyorum:”Kaybettiğin tek savaş, uğrunda savaşmaktan vazgeçtiğindir”. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Hoşçakalın.

Kaynakça: Vikepedi, Vikisöz, Listelist.com

(Visited 424 times, 1 visits today)