Vakitsiz Çiçek

Biliyorum vakti değil ama bir çiçek açıyor içimde,

Aynı sensiz bir kış gecesindeki ellerim gibi,

Tüm çatlaklarıyla hüzünlü ama temiz bir beyaz.

Kim bilir belki de çiçeğim bir kardelendir,

Sonsuz beyazlığa muhtaçtır kafasını kaldırmak için.

O beyazlığa kış demeye korkarım ben,

Kış ne bir aydınlık ne bir karanlık ifade eder,

Sadece iki baharın arasına giren acılı bir ayrılıktır.

Söyle bana ayrılık zamanı çiçek açmaya utanmaz mı,

Ayaz elinde rüzgarlarıyla kalbini dondurmaya gelmez mi,

Pembe yanaklarını kapatmak tebessümünü gizlemek için,

Tanrı kar küresini aşağı yukarı sallamaz mı,

Ama yılmamış işte çiçek tüm saflığıyla karşında,

Biliyor çünkü baharların kavuşacağını,

Ayazın sönüp tanrının durulacağını.

Kışın kış değil yeniliğinin başlangıcı olduğunu,

Beyazlığı silkelemek çatlakları doldurmak için bir fırsat olduğunu,

O vakitsiz minik çiçek var ya,

Bizden daha iyi biliyor nasıl ayakta durulacağını.

İnsanın içinde çiçek açar mı hiç? Topraktır değil mi çiçeğin yeri; bağlanacağı, beslenip büyüyeceği bir yer. Bu durumda çiçek bir duygunun, bir fikrin ta kendisidir. Adeta bakıma muhtaç bir bebek gibi bağlanır kişiye; kişinin umudundan içer, kanıyla beslenir. Büyüdükçe vazgeçilmez bir parçası olur artık o kişinin, belki yaşama sevinci olur belki de ölümü.

Kış sabahlarında soğuğa aldırmadan işe, okula, hayata yetişmek için koşarak sıcak yataklarımızdan fırlarız hepimiz. Bazen eldivene, atkıya ihtiyacımız olmadığını düşünürüz ve ellerimizi çatlamaya bırakırız. Soğuk altında kalıp zarar gördükçe deri rengini kaybeder, damarlar sıkışır ve derinin altına çekilip vücutta kalan son sıcaklık parçasını da korumaya çalışır. Çatlayan şey ister elimiz ve dudaklarımız olsun ister kalbimiz ve yeni umutlarımız olsun boşlukları dolduracak bir şeye ihtiyacımız olur. Bu noktada sevdiklerimizin eldivenden farkı nedir ki? Neticede kendi kendine yetmesi zordur insanın çoğu zaman rengini yerine getirecek, umutlarını yeniden yeşertecek bir sarılmaya veya birkaç sözcüğe ihtiyaç duyar.

Çiçeğe geri dönecek olursak artık kişinin bir parçası olan bu çiçek neden çıkmıştır ki ilk başta? Çiçek olmadan yaşamıyor muydu insan? Gayet de nefes alıp veriyordu. Çiçeğin çıkması için çiçeğe ihtiyaç olmalıydı ilk başta. Bu ihtiyaç da insanı üzen, geren, içine sıkıntı veren ve benliğinin çoktan orada bulunan bir parçasıyla kaldıramayacağı bir durum, olay olabilir pekâlâ. Kardelene benzer bu çiçek çünkü savaşarak aşar benliği kaplayan sisli havayı.

Kış yanında zorlukları, üşümeyi, titremeyi getirir ancak gerçekten de tümüyle şeytani midir kışın planları? Ya da içimize çöken her sisi kışa benzetebilir miyiz? Eğer sıkıntılar kışla bütünleşmiş olsalardı kardan adam yapıp gülüşen insanlar olmazdı. Kış iki baharı birbirinden ayırdığı gibi bizleri de sevdiklerimizden ayırıp umudumuzu kırsaydı karın üstümüzü kaplayıp bizi yok etmesi işten bile olmazdı. Sisin içimizi kaplaması yetmez, kar da yüzümüzden ifadelerimizi çalıp giderdi. Demek ki kış mutlak bir mutsuzluk, teslim olmamız gereken bir karanlık değildir. Evet, sıkıntılarımızı sevdiklerimizin desteğini hissederek aşmak kolaylaştırır işimizi. Fakat bizi sevdiklerimizden ayıran sıkıntıları yenmek günü gelince sevdiklerimizi bize daha çok yakınlaştırmaz mı?

Çiçeğin hiç mi yararı yoktur insana, her seferinde tüketir mi insanı? Eğer o çiçeği kullanmayı bilirse insan, doğuştan orda olan bir parçası gibi kucaklarsa anlar aslında çiçeğin bir dertlerle başa çıkma mekanizmasından çok daha fazlası olduğunu. Kar küresini sallamayı bilen Tanrı, kar tanesini alıp eritecek o sıcaklığı vermeyi de bilir. Çiçek ve kış tamamlar birbirini ve insanın benliğinde oluşan o boşlukları, güçsüz noktaları iyileştirmesi için fırsat sunar.

Bu çiçek basit bir duygudan fikirden başka bir şey olabilir mi peki? Birçok sıkıntının hızlı ve kolay bir çözümü olmadığı gibi bu sorunun da herkese tam uyan bir cevabı yoktur. Ancak çiçeğin simgelediği baharın ve yeniden doğuşun aksine kış aylarında çöküşün ve acının ortasında çıkması yani vakitsiz olması bize bir ipucu verebilir. Çiçek hiçlikten doğan bir umut, bir yaşama tutunma isteği veya yıllarca baskılayıp gömdüğünüz siz olabilirsiniz. Her ne olursa olsun bu çiçek sizin çiçeğiniz olmuştur, onu yaşatmak da soldurmak da sizin elinizde değil midir?

(Visited 29 times, 1 visits today)