Bana inanır mısınız bilmem, yaşadıklarımdan sonra çok da umrumda değil açıkçası. Tabi eğer hayatınızda hiç evlatlık olduğunuzu, gerçek ailenizin bir kurbağa olduğunu, odanızın duvarındaki o garip metal deformasyonun ise aslında bir uzaylı yumurtası olduğunu aynı günde öğrenmediyseniz. Şimdi aranızdan bazı çokbilmiş koç burçları, sözüm meclisten dışarı, çıkıp diyecek ki, “Hayır, bunları gerçek hayatta yaşamış olamazsın”. Doğru, bunları deneyimlemedim. Olayı bütünüyle ele alırsak, çok daha kötü bir şey oldu bana. Ha, bu anlattığın ilk hikaye nerden çıktı diyecek olursanız, onu da bir arkadaşım -yalan yok onun için zor dönemlerdi- yaşamıştı. Neyse koçları, terazileri; uzaylıları, yumurtaları unutun şimdi. Ana fikre dönecek olursak, daha doğrusu ana soruya, Kaşıkçı Elması’nı biliyor musunuz?
Kimse, özellikle de devamsızlık sınırının eşiğinde olan ben, gözünü açtığında nemli, loş bir zindanda olmak istemezdi herhalde. Ancak babaannemin de dediği gibi, hayatta her istediğimiz olmuyor. Gözüme iki parlak yeşil ışık hüzmesi yansıdığında içeri iki kişinin girdiğini anlamıştım. Daha doğrusu, iki… Yeşil şeyin… Size de günaydın yahu!
İyi geceler desem daha doğru olurdu herhalde. Çünkü beni bayıltmışlardı, ardından ise bir limuzin uzunluğundaki masanın sandalyelerinden birine zincirli bir biçimde oturtmuşlardı. Şatafatlı, parıl parıl parlayan altınlar takan kertenkele-adamların arasında kan ter içinde yırtık pijamalarımla zincirlenmek beni rezil etmiş midir, pek emin olamadım. Her sabah, normalde, saçına binbir çeşit bakım yapan ben, tabi ki masanın ortasındaki devasa ve aşırı popüler Kaşıkçı Elması yerine cilt bakımıma odaklanmıştım. Bu elmas; İstanbul’da, bilmem nerelerde sergilenmişti tabi ama ben sadece külüstür telefonumun ekranından görmüştüm. Şöyle bir bakınca, aslında ortamın enerjisine ne kadar uyumsuz olduğunu hissettim. Kat kat takılan en parlak altınları bile gölgede bırakıp kar beyazının asilliğini, insanoğluna has bir kudreti estiriyordu sanki bağımsızca odada. Sonradan öğrendim ki, bu hayat dolu yel aslında uzaylıların yaşam enerjisiyle eşleşmiyormuş. Ve hayır, bunu babaannemden değil ansiklopedilerden öğrendim. Dolayısıyla da dokunamıyorlar. Bu toplantıda benim amacımın ise elması alıp onların uzay gemisine yerleştirmek olduğu söylendi.
Ademoğlu, kaçırır mı fırsatı? Elması cepledim ve koşabildiğim kadar koştum, gördüğüm ilk merdivenden çıktım. Nasıl olduysa kendimi okul merdivenlerinde, bodrumdan -detay isterseniz temizlik odasından- çıkmış şekilde buldum. Yani eğer okulda merdivenlerden çıkarken üstünde paspas ve pijamalar olan birini görürseniz normal davranın. Garip hissettiriyordu, ben de 2. kata çıkmayı denedim. Yine oldu! Kendimi her seferinde farklı bir yerde buluyordum. Bunu bana sormayın, ben de sizin kadar biliyorum işte. En sonunda merdivenler bir yerde bitti, Birleşmiş Milletler konferans salonunda… Biliyor musunuz, bir hayli yoruldum ve bir o kadar da rezil oldum, bir şeyler söyleme sırası artık bendeydi bence değil mi? Bir takım elbise buldum ve cebindeki paraları da moderatöre verdim, anlarsınız ya. Herkes normal davranıyordu, ah şu zenginler… Paraları yokmuş gibi davranmaları yok mu? Konuşmamı yapmak için alkışlar eşliğinde kürsüye çıktım. Tam konuşmaya başlayacaktım ki kalabalığın arasında onu gördüm. Hayır hayır, uzaylıları değil. Size bahsettiğim, koç burcu, hafif sersem arkadaşımı… Bir kez çıkmıştım kürsüye, Dünya beni seyrediyordu. Ben ise biraz şaşkın halimi toparlayıp aklımdaki soru işaretlerine çözüm bulacak o hareketi yaptım. Taşı cebimden çıkarıp mikrofona: “Bunu aradığınıza eminim.” diyerek haykırdım. Tahminlerim doğru çıkmıştı, uzaylı konferansındaydım ve ben, hem beni hem elması koruyabilecek tek hamleyi yapmıştım. Dünyanın en büyük elmaslarından biri sayesinde salondaki herkesi, hepsi uzaylı idi, gezegenlerine gönderdim. Arkadaşımın gidişini kabullenmem zor olmadı, koç burçlarıyla pek anlaşamam zaten. Lakin az önce yaptığım şey bir insanın perspektifinden saçmaydı. Olamaz, ben bir polis olsam Kaşıkçı Elmasını cebinden çıkarıp sahneye tutan kişiyi tutuklardım. Bu hesaplamalarında değildi, ben şimdi ne yapacağım?..