Sevgili dünyamız milyarlarca yıldan beri sayısız canlıyı besliyor ve onlara bir hayat sunuyor. Sadece insanlığı ele alsak bile şu ana kadar dünya üzerinde 109.000.000.000 (yüz dokuz milyar) insan yaşadığı tahmin ediliyor. Bilinen bir gerçek ki dünyamızın kaynakları eninde sonunda tükenecek. Peki, o zaman ne yapacağız? Öylece bekleyip soyumuzun tükenmesini mi izleyeceğiz yoksa yaşayabileceğimiz başka gezegenler mi bulmaya çalışacağız? Ama galiba bununla ilgili en önemli soru bu yeni gezegen nerede ve dünyamızın yaşam şartları onda da var mı? Konuyla ilgili her bilim insanının gökyüzüyle ilgilenmesi, haritalaması, sürekli gözlem yapıp kayıtlar tutması hiç şaşırtıcı değil. Gözlemlenebilen gezegen ve yıldızların oluşumları ile ilgili ilginç tespitlerde yapılmış günümüze kadar.
Öncelikle yıldız ve gezegen arasındaki farkı bilmemiz gerekiyor. Çok kısa bir tanım yapacak olursak yıldızlar ışığı doğrudan kimyasal tepkimeler yoluyla oluşturur ve yayar gezegenler ise ışığı yaymayan sadece yansıtan kütlelerdir.
Gezegenler genellikle bulutsularda oluşur. Birbiri ile tepkimeye girmeyen elementlerin bir araya gelmesi sonucunda sadece belli bir miktar madde karışımı ortaya çıkar ama oluşan tepkimeler bir yıldızınki kadar fazla ışık saçmaz. Zaten gökyüzüne baktığımızda gezegenleri göremememizin sadece yıldızları görmemizin nedeni de gezegenlerin ışık saçmaması yıldızların ışık saçmasıdır. Bu arada gezegenlerin her zaman katı olduğu gibi bir yanılgıya düşmemek lazım. Gezegenler sıvıdan hatta güneş sistemimizin en büyük gezegeni olan Jüpiter gibi gazdan oluşabilir. Tabi aynı zamanda Dünya’mız gibi maddenin katı sıvı ve gaz hallerinin tamamını içeren bir türde de olabilir.
Yıldızlar aslında gökadalardaki madde bulutlarının kısmen daha yoğun bölümlerinin içine çökmesiyle oluşur. Bu madde bulutlarına aynı zamanda bulutsular da denir. Çoğu bulutsu çıplak gözle görülebilecek kadar büyük olmasına rağmen gözümüzle göremeyeceğimiz kadar uzakta veya küçük olanlar da vardır.
Yıldızların sınıflandırılmasına gelecek olursak öncelikle şunu söylemeliyim ki bu neredeyse uzayla ilgili yaptığımız her gözlemin temelini atmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse eğer yıldızları sınıflandırmıyor olsaydık asla evrenin şu an genişlediğini anlayamazdık çünkü her teleskobun başına geçtiğimizde hangi yıldızın nereye gittiğini bilemezdik veya dünya dışı yaşam arayışımız çok zorlaşırdı çünkü dünya dışı yaşam ararken öncelikle Güneş’e benzer yıldızlar arıyoruz ve elimizde bir sınıflandırma kuralı olmasaydı tüm yıldızlara teker teker bakıp güneşe benzeyip benzemediğini öğrenmemiz gerekecekti ki bu imkânsız bir şey.
Peki, sizce tüm bunlar evrendeki yerimizi anlamamıza ve Dünya dışına açılmamıza yetecek bilgiler mi? Dünya’da yapılanlara bakılacak olursa bilim adamları şimdilik en azından güneş sisteminden çıkmadan bize en yakın gezegenleri ziyaret etmek için yeterli görüyor bu bilgiyi.