Uyurgezer

    Sabah her zamankinden farklı bir gün olmasını dileyerek uyandım. Günler birbirine karışıyor gibi geliyordu.  Sabah erkenden kalk ve okula git sanki hiçbir şey olmamış gibi. Normal davran ki uyum sağlayabil. Normal ol ki uyum sağlayabil. Dışlanmamak istiyorsan uyum sağla.  Kimse etrafında neler oluyor umursamıyor. Zamanını iyi değerlendir herkes uyurgezer olana kadar. Yavaş yavaş bu hale gireceğiz. Dünya daha da gelişirse. İnsanlığın gözü hiçbir zaman doymayacak değil mi? Daha doymaya yakın değil gibi. Her zaman bir üstü bir iyisi en iyiye sahip olsan bile doyumsuzluk. Sanki Dünya’da yaşayan tek varlıklar bizlermişiz gibi.  

    Son sıralarda kafamı düşünceler kaplayıp duruyor. Verdikleri ilaçlar yüzünden olmalı. Belki de havalandırmalardan saldıkları kokudan dolayıdır. Herkes haberi yokmuş gibi davranıyor. Hepimizi uyuştururlarken gözlerini kapatıyorlar. Sanki her şey yolundaymış gibi… Bu kısımda ben devreye giriyorum yıkılmakta olan devlete adaleti ve düzeni getirecek bir kişinin hikayesini dinleyeceksiniz.  

     Yatağın beni daha da içine çekmesinden dikilerek kaçmaya çalışıyorum. Yüzümü çizen halının desenini hissedince kendime geliyorum. Her sabah aynı olay. Kafayı yemek böyle bir şey olsa gerek. Yavaş yavaş günlerinin bir tane haline gelmesi aynı kıyafetleri giymen, aynı aktiviteleri tekrar ve tekrar yapmak. En sonunda uyurgezere dönüşene kadar.  

       Her şey normal gibi davran ki ayak uydur. Bazı saatlerde koruyucular da uyuyor tam o vakitte kütüphaneyi incelemeye gidebilirdim. Birkaç kişi tuhaf bir kapı gördüklerini söyledi. Kafalarının iyi olma olasılığı beni korkutuyordu. Kim başka bir boyuta açılan bir kapıdan geçmek istemez ki. Her şeyin çok mükemmel olduğu, insanların birbirine sevgi ve saygı duyduğu her türlü canlının uyum içinde yaşadığı, ölüm ve ayrılık olmayan, bencillik olmayan bir dünya. 

      Düşüncesi bile kalbimi hızlandırmayı başarmıştı. Kütüphanenin kapısına varınca kilitli olduğunu fark ettim ve camdan içeri girdim. İçeri girerken camın bir parçasının bacağımı kestiğini fark ettim. Çok da küçük bir kesik değildi. Bacağımı sarıp kütüphaneyi aramaya başladım. Kanın yavaş yavaş bacağımdan aktığını hissedebiliyordum. Sıcaklığı az da olsa daha iyi hissettiriyordu. Dikkatimi toplayıp birkaç kitaba bakmaya başladım. Beni korkutan tarafı neyi aradığımı bilmememdi.  

   Bazı kitaplara dokunduğumda sanki bana ulaşmaya çalıştıklarını hissediyordum. Kendine gel. Etrafta rastgele kitaplar yüzünden bir şey hissedemezsin. En sonuncu koridora girerken. Arkamda birinin soluduğunu hissettim. Tepki vermeden daha iyi anlamaya çalıştım. Umursamadan yürümeye devam ettim. Baya bir süre birlikte yürüdükten sonra. Sıcaklığının gittiğini hissettim. Kafamda uydurmuş olmam gerek bana zarar vermediğine göre.  

      Kütüphanenin her tarafında koskoca sütunlar vardı her köşede örümcek ağı, tavanlarda bir sürü çizim bazıları diğerlerinden daha anlamlı bazıları ise anlaması imkânsız. Bir süre yürüdükten sonra geçtiğim her yerin farklı olduğunu fark ettim. Dışarıdayken benim yanlış gördüğüme inanarak yürümeye devam ettim. Artık ne düşündüğümü de toparlayamıyordum. Düşüncelerim birbirini karıştırıyor ve birbirini siliyor gibiydi. Saatime baktığımda zamanın ters aktığını fark ettim. Kütüphanenin kapısının olduğunu düşündüğüm yere doğru koşmaya başladım. Eski günlerde kovalamaca oynuyormuşuz gibi. Kapısını bulduğumda hemen kendimi dışarı fırlattım.  

     Yumuşacık yorgan gibi gelen çimenlerin üstüne uzanırken birden gözümü açtığımda sabahtı. Kendime kızmaya başlamıştım. Bir gece boyu dışarıda kalmış olmam ve hiçbir şey olmaması tuhaf gelmişti. Kenarda duran yeni alınmış, neredeyse karanlıkta parlayacak bisikleti alıp sürmeye başladım. Yürümektense onu kullanmayı tercih ettim.  İlaçların etkisinde olmayan neredeyse kimse yoktu. Hiç kimseyle uzun bir süredir konuşmamıştım. Uyanık mı uyuyor mu oldukları çok belliydi. 

      Uyanık olan çok az kişiden biriydim. Tüm sevdiklerim ilacın etkisindeydi. Yöneticiler koruyucuların bazıları ve ilaçtan kaçanlar uyanıktı sadece. İlaç etkisinde olduklarından herkese istediğini yaptırıyorlar. İstedikleri kadar para alıyorlar. İstedikleri eziyetleri yapıyorlardı. Daha herkes fark etmeden yaklaşık üç gün içinde herkes ilaçlanmıştı.  

     Benim amacım ise uyurgezerlerin bahsettikleri zaman bozukluğuna sebep olan yerleri gezip herkesi eski haline getirebilmekti. Kolay olacağına inanmamama rağmen gerçekten de yapabilmek istiyordum. Herkesin canlı fakat içlerinde ölmüş olmaları düzeltilebilecek bir şey mi diye çok defa aklımdan geçirdim. Kütüphane incelediğim beşinci tuhaflıktı. Ne dediklerini bilmediklerinden dolayı uyurgezerlerden cevap almak çok zor olmuyordu. Fakat senin onlar gibi olmadıklarını fark ettiklerinde sana saldırmaya başlıyorlardı sanki onlara biri emretmiş gibi.  

 Yöneticilerin tam istediği gibiydi her şey. İstediklerini yaptırıp en uzaktaki adalarda yaşıyorlardı. Her şey normalmiş gibi davranıyorlardı. Haberler hala yayınlanıyor, diziler hala çekiliyor, herkes okula hala gidiyor. Ve hiç kimse fark etmiyor her şeyin tuhaf olduğunu.  Zaten okulda normal olanlar bile uyurgezer gibi davranıyor olmalı.  

     Eğer muhafızlar fark ederlerse uyanık öğrencileri alıp bir tür hastaneye götürüyorlardı. Fakat onlardan bir daha haber alınamıyordu. İlaç vurulmalarına rağmen uyanık olanlar için daha da güçlü bir ilaç bulmaya çalışıyorlardı sanırım. 

     Okulda benim gibi başka birileri var mı diye merak ediyordum. Her gün başka bir arkadaşım ilaç alıp uyurgezere dönüşüyordu ta ki her arkadaşım dönüşene kadar. Hiç hissetmediğim kadar yalnız hissetmeye başlamıştım. Sanki tanıdığım herkes ölmüş gibi. En zor kısmı ise tek başıma yaşamayı öğrenmek olmuştu. Ailem hiç yemek yemiyor işe gelip gidiyorlardı.  

   Geceleri kütüphaneye, fırınlara gidip yemek yapmayla ilgili kitapları toplamaya çalışıyordum. Bir ay içinde tarif kitabındaki her yemeği yapabiliyordum. İçeriklerini bulmak zor olsa da.  

      Ailemin ne zaman fark edeceğini düşünüyordum. Beni fark edip askerlere vermelerinden çok korkuyordum. Yaklaşık bir hafta önce ilaç etki etmeyenler için bir hastane kurulmuştu aslında daha çok hapishane gibiydi. Yakalananları, ilaç etkisinde olmayanlar ve ilaç almayanları, oraya götürüyorlardı. Fakat oraya girdikten sonra geri çıkan olmuyordu. İçeride ne yaptıklarını bilmediğimden dolayı on yedi yaşımdayken orayı incelemeye gitmeye karar vermiştim. Yaşıtlarıma göre daha uzun ve iri olduğumdan dolayı asker kıyafeti giyip kanalizasyondan girince beni fark edeceklerini düşünmüyordum.  

      Kanalizasyon kapağını açtığımda gelen ağır kokudan dolayı az kalsın kusacaktım. Merdivenler yarıdan kırılmıştı. Yavaş yavaş inmeye başlamıştım. Yarıdan sonra aşağı atlayıp her tarafım ıslanmıştı. Fark edilmemek için artık kıyafetlerimin kurumasını beklemem gerekiyordu. Geri dönmeye hiç niyetim yoktu. Fakat bir süre yürüdükten sonra içeriden bir bağırma sesi gelmişti. Sese doğru yürümeye başlamıştım. Sesin geldiği yere vardığımda suyun üstünde yüzen bir ceset olduğunu görmüştüm. Bir uyurgezer muhtemelen kanalizasyon kapağından düşüp yolunu kaybetmiş olmalıydı. Fakat onu neyin öldürdüğü beni korkutan kısımdı. Cesete doğru uzandığımda suyun içinde bir şeyin kıpırdadığını görmüştüm. Ne olduğunu anlamak için daha da yaklaşmıştım fakat uzun boyunu görünce birden kendimi geriye atmıştım. Tam üstüme atlamak üzereyken yana doğru yuvarlanıp timsahtan kaçmıştım. Timsah pes edip geri suyun içine girince bir süre daha bekleyip uyurgezeri incelemeye karar vermiştim. Uyurgezeri sudan çıkartıp incelerken bacağında bir ısırık olduğunu gördüm. Görünüşünden önceden ısırıldığı belli oluyordu. Bu timsahtan önce başkasının ısırmış olması gerekiyordu.  

     Birden fazla timsah olması korkusuna kapılıp çıkış yolunu bulmak için kanın geldiği yeri takip etmeye başlamıştım yaklaşık yarım saat sonra uyuduğu yeri bulmuştum. Merdivenden kopardığı birkaç tahta ile ateş yakmaya çalışmış fakat nemden dolayı yakamamış gibi duruyordu. Tahtaların yanında duran el fenerini alıp yeniden kanı takip etmeye koyuldum. İleriden ışık geliyordu. Işığın kaynağına varınca çıkış kapağını bulmuştum. Uyur gezer buradan düşüp saldırıya uğramış olmalıydı. Merdivene doğru zıplayıp tırmanamaya başladım. Delikten kafamı çıkarınca ışık gözümü almıştı. Etrafta kimsenin olmadığını görünce kendimi dışarı çekip yerde bir süre kokudan kurtulmanın mutluluğu içinde yatmıştım.  

     Ayağa kalkacak gücü bulduğumda yakındaki çitten tutunup oradan güç alıp ayağa kalkmıştım. Sanki bir kalenin içindeymiş gibiydim etraf koca duvarlarla kaplıydı. Şatoya benzeyen kocaman bir bina vardı. Aradığım bilgilerin orada olduğunu biliyordum.  

     Yemek alma planımı iptal ettikten sonra ana binaya kalenin en kenarından koşarak gitmeye başlamıştım hava kararmaya başladığından dolayı. Ana bina yaklaştıkça daha da büyüyor ve genişliyordu. Fakat kapısında bekleyen yoktu. Kapıyı azıcık açıp içeri girdiğimde kocaman bir koltuk vardı karşımda. Askerlere eziyetleri yönete ve akıllarınca ülkeyi güvende tutan kişi orada oturuyor olsa gerekti. Gelmesini beklemek için kenarda bir sütunun arkasında uzanmıştım.  

    Yükselen ayak sesleriyle birlikte yerimden sıçramıştım. Sesler gittikçe artıyor ve beynimin içinde yankılanmaya başlıyordu. Oraya doğru baktığımda benim dört katım birinin içeri girdiğini görmüştüm. Benim mi küçüldüğümü onların mı büyüdüğünü anlamaya çalışırken sütuna bakıp sütunun çok daha büyük olduğunu fark ettim. Derin bir nefes alıp odaklanmaya çalışıyordum fakat etraf gittikçe büyüyor ve sesler dayanılmaz bir hale geliyordu.  

     Terler içinde kalmışken gözümü açmıştım. Duyduğum ayak sesleri yanlış değildi. Kapıya doğru baktığımda bir kişinin içeri girdiğini görmüştüm. Uyurgezer gibi durmuyordu. Yanındaki kişiyle kahkaha atarak konuşuyorlardı sanki her şey normalmiş gibi. Kahkahaları kafamda yankılanmaya başlamıştı. Kafamı ellerimin arasına alıp yere çökmüştüm. Seslerin gitmesi için yalvarıyordum. Seslerin acısından dolayı bağırmaya başlamıştım. Etrafımdaki her şey dönmeye başladığında yavaşça yere düşüp bayılmıştım.  

      Uyandığımda kalenin hemen dışında yerde yatıyordum. Hemen ayağa sıçrayıp kaleye baktığımda etrafında rengârenk ışıkların döndüğünü görmüştüm. Aklıma gelen ilk şey zaman kayması olduğuydu fakat bu seferki farklıydı zaman yavaşlamamıştı. Sanki rüyada gibiydim. Sanki her şey sahteymiş gibiydi. Tanıdığım ve bildiğim her şeyin aklımdan gitmesiyle ağzımı kapatan bir eli hissetmiştim. Aklımdan geçen kötü düşünceleri durduramıyordum aklımı ele geçirmeye çalışıyor gibiydi. Karşı koyamayacağımı anladığımda pes etmiştim. Artık bulmuşlardı herkese etki eden ilacı. Herkes gibi ben de bir uyurgezerdim. Birisi bana böyle bir şeyin olacağını söyleseydi imkânsız derdim. 

(Visited 114 times, 1 visits today)