Uykusuz Dünya

Kaç senedir beklediğim gün gelip çatmıştı. Heyecandan içimde kelebekler uçuşuyordu. Gün doğuşunun yüzümü yakan sıcaklığıyla benim ve tüm insanlık için çok değerli olan bu güne gözlerimi açtım. Alarmımın çalmasına daha bir saat vardı. Sıcacık yatağımda gözleri parıldayan simsiyah boncuk gözlü kedimle uyumak yerine yatağımdan kalkıp yürüyüşe çıktım. Denizin o ferahlatıcı kokusu ve maviliği beni benden alıyordu. Düşüncelere dalmışım ki ne ara beş kilometre yürüdüğümü anlayamadım. Geçmişimi düşündüm, bu güne kadar neler yaptığımı…

İnsanların uyku kalitesini artıracak bir hap üretmiştim. Babamın da bu sorununa bizzat kendim çözüm bulmuş olacaktım. Bunu bitirmem dört senemi almıştı. Hatta liseden beri bu aklımdaydı, sadece icraata geçmek için üniversiteyi beklemem gerekiyordu. Daha profesyonel eğitim aldım ve laboratuvarda saatlerimi geçirdim. Denek olarak bana hep destek olan babamı seçtim. Çocukluğumdan beri ister istemez gözlemlemiş oluyordum zaten. O yüzden direkt deneysel yöntemlere geçtim. Birkaç deneği daha inceledikten sonra uyku laboratuvarı açtım. Orada hasta ev ortamındaymış gibi hissedip uyuduktan sonra gece boyu gözlemlenir ve veriler kaydedilirdi. Evet, sonunda o hapı bulmuştum. İnsanlar bu hap sayesinde iki üç saat uyusa da altı saat uyumuş gibi sağlıklı ve dinç bir şekilde kalkıyordu. Bir günden en fazla ne kadar verim alabilirse o kadar alıyordu. Asistanımın referansları sayesinde yetkili insanlarla görüşmeler yaptım, projemi sunmam için çok da uzak olmayan bir tarih verdiler.

Biraz sonra uluslararası bir konferansta, üzerine yıllardır çalıştığım ve bu zamanlarda çok rastlanılan bir hastalıkla ilgili olan projemi yüzlerce insana sunacağım. Devasa salona girdim, her yer kapkaranlıktı. Konferansa dakikalar belki de saniyeler kalmıştı, heyecandan zaman kavramını unutmuştum. Sadece benim üstümde ışıklar vardı, içimdeki heyecan sıkıntısı beni huzursuz ediyordu. Alkış sesleriyle beraber sunumuma başladım. Telaştan insanların yüzüne bakamıyordum. 10-15 dakika sonra insanların yavaş yavaş yerinden kalkıp kapıya yöneldiklerini gördüm. Moralimi hiç bozmadan sunuma devam ettim. Tam “Neyse ki asistanım yanımda.” derken asistanımın olmadığını fark ettim. Beş dakika mola bahanesiyle kulise gidip son dakika haberlerine baktım. İçimdeki şüphe doğruymuş. Asistanım resmen projemi çalmış! Üstelik bulduğum hapın patenini almış. Hemen sahneye atladım, sadece birkaç kişi beni bekliyordu. Onların neden burada olduklarını sordum. Para karşılığında burada durduklarını ama diğer kişilerin anlaşmaya uymayıp kaçtığını söylediler. Dünya başıma yıkılmıştı, en çok güvendiğim insanlardan birinin bunu yapmasını aklım almıyordu. Hiçbir şekilde ulaşamıyordum ona, yer yarılmıştı da içine girmişti resmen.

Eşyalarımı toplayıp karakola koştum. Kimse beni dinlemiyordu, zaten niye dinlesinler ki çoktan patenti alınmıştı. Onlara hapı sadece insanların yararı için yaptığımı üstelik patentini de almayacağımı ama asistanının projeyi çalıp hapın patentini aldığını söyledim. Kimse neden sesini çıkarmıyordu? Bütün dünya sessizliğe büründü. Uykusuzluktan her gününü sarhoş gibi yaşayan insanların yardım çığlıklarını sadece ben mi duyuyorum?

(Visited 121 times, 1 visits today)