Uykumuzdaki Mücadele

“Çok uyumak kaçmaktır, uyuyamamaksa yakalanmaktır.” Acılar ve problemler art arda gelir her zaman. Hep bir kaçış yolu ararız yüzleşmekten korkar kaçınırız. Bunun en iyi yolu da uyumak değil midir zaten?

 

Hepimiz insanız. Birbirinden farklı düşünce denizlerinde dalgalar arasında savrulup gidiyoruz. Sonu olmayan uçsuz bucaksız bu denizin ortasında kimi zaman diğer kişilerle aynı problemleri paylaşırken kimi zaman derin suyun ortasında tek başımıza kalıyoruz. Ve elimizdeki tek şey çaresizliktir. Ne mücadele edecek gücümüz ne de direnecek takatimiz vardır. En sonunda da kaçarız ve bunun en iyi yolu da uykudur. Ne kadar uyursan o kadar hissetmezsin, yaşamaktan kaçarsın, saklanırsın. Ama bu kaçış her zaman başarılı olmaz, ne yazık ki. Uyuyamamak. Düşüncelerin karanlığında kaçarken takılıp düşmektir, geceleri gece yapan da buydu. Tökezleme sonucunda da en nihayetinde yakalanırsın. Uykuların kaçar, huzur insana zehirden farksız gelir. Düşünmekten bezginlik gelir insana. Sorguları kaygıları arasında kaybolur doğal olarak insan daha da yorgun düşer. Hâl böyleyken hayatımızdaki bazı şeylere karşı küseriz. En başta sevdiğimiz şeylere ilgimizi kaybeder arkasından hayata karşı yaşama istediğimizi ardına kaybederiz. Ne acı. İnsanoğlu inanılmaz pek çok şeyi ortaya koyup başarırken zihninin karanlık boşluğunda tutunamayacak kadar aciz. Kafamızın içindeki gürültüyü duymamak adına takarız kulaklıklarımızı. Geceler gündüzleri kovalarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyiz. Kalbimize acıyı ve kini hapsederiz. Kaçmak için elimizden geleni yaparken çok yol kat ederiz, pek çok şeyden uzaklaşmaya çalışırken aslında kendimizden de uzaklaşırız. Değişiriz. Bize bakan gözlerin merak yağmuruna tutuluruz. En sonunda da aynaya bakma gafletine düşeriz. Karşımızda gördüğümüz kişiyi tanıyamayız ve “ Karşımdaki kim?” sorusunu da sormadan edemeyiz. Kaçarken bütün kırıklarımız her adımımızda biraz daha fazla biraz daha derinimize işler, batar, acıtır. Uyuyamamak da böyledir işte. Kaçmanın başka ama daha acı dolu bir yolu.

 

Kafamızın içinde ne kadar çok gerçek varsa ne kadar çok şeyle çarpışırsak o kadar batarız. Bu hep böyle değil miydi? Ne kadar çok bilirsek, şahit olursak bize daha çok şey zehir olur. İş giderek daha gülünç trajikomik bir hal alamaya başlıyor. İçimizde yaşadıklarımızın kaçış noktası uykuyken doğrusunu bildiğimiz şeylerin acı kapanımız olması… Derler ya kaçmaktansa savaşmak hep daha iyidir diye. Çoğu zaman kaçmayı daha mantıklı buluruz. O zaman ne kadar sağlıklı düşünebiliyorsak öyle kararlar veririz. Ama şu su götürmez bir gerçektir ki, hepimiz en nihayetinde gerçeklerle yüzleşiyoruz. Bildiklerimiz ve düşüncelerimiz arasında boğulurken bir an önce uyumayı umuyoruz.

 

Kısaca uyku iyidir. Çoğu şeyden daha dinlendirici ve vakit öldüren en güzel şeydir. Ne kadar az bilirsek o kadar iyi uyuruz. Dış dünyadan ve kendi dünyamızdan bir süre de olsa soyutlanıp sakinleşiriz.

(Visited 7 times, 1 visits today)