“Çok uyumak kaçmaktır, uyumamaksa yakalanmak” der Freud. Çoğu insan korkar düşünceleriyle yüzleşmekten çünkü insan kendine yalan söyleyemez. İnsanlar da kaçmak ister, başını yastığa koyup, gözlerini kapatmak, unutmak ister, düşünmemek ister.
Uyumak kimisi için ertesi gün aktif olmak için gerekli olan fiziksel bir aktivite iken kimisi için herhangi bir olaydan, sebepten, acılardan kaçmaktır. Örneğin insan bir yakınını kaybettiğinde bunun gerçek olduğuna inanmamak, onsuz bir yaşamı düşünmemek ister. Acılarından kaçmak ister ve bunu en iyi sağlayabilecek yöntem ise uykudur. Uyumak için ilaçlar, yöntemler üretmiştir insanoğlu. Uyuyarak hatırlamaz çünkü sıkıntılarını, dertlerini. Yaşamın stresi, sorumlulukları yok oluverir. Uyurken istediğiniz aleme gider, kendi dünyanızı yaratırsınız. Bir kez bunu kaçış yöntemi olarak görürseniz işte o zaman hayat daha zor gelir, daha çok uyumak istersiniz. Dolayısıyla ne kadar yaşamdan zevk alıyor iseniz o kadar az uyumak istersiniz.
Geceler uzun gelir insana bazen uyusam da hemen geçse diye düşünür. Bazen ya uyuyamazsam diye kendini paralar, uyuyamamaktan korkar. Bazen kafasındaki düşüncelerden kurtulamaz sabah olsa, gün doğsa da kurtulsam der. “Uyursan gece biter, uyumazsan sen.” der Sartre. Gecelerin sessizliği mi karanlığı mı korkutur insanı bilmem ama bu karanlığın ve huzurun verdiği hazla olsa ki beyin aktifleşir ve düşünmeye iter. O gün ne olduğunu, yarın ne olacağını düşünürsün. Düşünceler uyutmaz olacak ki koyun bile sayar insan. Bazıları vardır uyumayı vakit kaybı olarak görür. Bazen düşüncelerini kağıda dökmeyi tercih eder. Bu insanlar yakalanmaktan korkmaz, üzerine giderler. Kendi düşünceleriyle yani gerçeklerle baş edebilirler ya da düşünceleri onları ele geçirmiştir uyumalarına izin vermiyordur.
Bir de uyku tutmayanlar vardır. Uykuları tutmayanlar ya düşüncelerinden korkarak koyun sayarlar ya da olmuş şeyleri değerlendirip, ihtimalleri kafasında tartışanlar. Bunu yapanların sebepleri aslında gündüzlere dayanır. “Uykusuzluk çekenlerin, geceyle aralarının bozuk olduğunu sananlar yanılırlar. Onlar genel gündüzle sorunlarını çözememiş insanlardır.” Gündüzleri düşünmekten alıkoyamazlar kendilerini. “Keşke”leri, “Belki”leri düşünerek kendilerine bir acı edinirler. Acılar özellikle geceleri ağır oluverir, gözlerinizin önünde hayatınızı parçalar. Sonuç olarak uyuyamazsınız.
Çok sayıda yaptığı deneyle bilinen Thomas Edison günde altı kez yarımşar saatlik şekerlemeler yaparak toplam 3 saat uyurdu. Büyük ihtimal uyumayı zaman kaybı olarak görmekteydi ya da gün içinde yaptığı deneyler beyninin çoğunu kapladığı için “Belki”ler ile boğuşuyor, uykuya dalmakta zorlanıyordu. Bundandır ki çok bilmek yük oluyordur insana. Sıradan, sakin, klasik bir hayatı olan herhangi bir insan mı daha rahat uyur yoksa gün içinde çok fazla garip, olaylı hikayeler dinleyip bu hikayelerin sahiplerine psikolojik destek sağlamaya çalışan bir psikolog mu? Buna ithafen “Ne kadar az bilirsen, o kadar iyi uyursun.” der Gorki.
Sonuç olarak gün içinde yaşadığımız şeyler ve hayatımızın akışı uyku düzenimizi çoğu açıdan etkiler. Uyku, sadece fiziksel bir ihtiyaç değil, aynı zamanda insanın içsel ve dışsal dünyası arasındaki dinamik dengeyi yansıtan bir unsurdur.