İnsanın hayal gücünü, bir olaya bakış açısını, herhangi bir olayda veya konuda edinebileceği bilgiyi değiştirebilen ya da geliştiren kitaplar hayatımıza anlamlar yükler. Bu anlamları kendi içimizde kodlayıp ortaya koyacağımız davranışlar ise belki başka bir insanın belki de başka bir topluluğun yapacağı hamleleri değiştirecek. Bu hamlelerdeki doğruluğun, yanlışlığın kaderinin sorumlusu da yaptığımız kodlamalardır. Çok kitap okuyan bir insanın yanlış hamle, kodlama yapma olasılığı yoktur diyemeyiz sadece daha az olasılıklı olduğu fikrini çıkartabiliriz
Topluluklar arası düzenli kodlamayla, fikir tasarısıyla, yanlışa gitme ihtimalimiz sıfıra yaklaşır. Bu toplulukların tasarı kaynağı kitapları ve kütüphaneleri düşünürsek, kütüphanedeki verim insan üretkenliğinin hızını etkiler. Kütüphanedeki atmosfer ve ferahlık bu hızın yüzde ellisinde rol alıyorsa diğer yarısında ise kitap çeşitliliği ve internete kolay ulaşım geliyor. Çalışma esnasında yapabileceğimiz araştırmalar, taramalar ve tasarımların hızı bize daha çok ürün sunma fırsatı verir ki zaman bu dünyadaki en kıymetli şeydir. Öte yandan kütüphanedeki insan çeşitliliği de önemli hususlardandır. Sesli bir şekilde tartışarak ortaya bir ürün koymak isteyen üniversite grubu ile kendi başına müzik eşliğinde postalarını kontrol edecek bir danışmanın aynı yerde çalışmalarını yürütmesi mümkün değildir.
Ayrı ayrı bölümlerinde kişilere özel tasarlanmış bir kütüphanenin içindeki araç ve gereçlerin tasarımı ve kategorisi de en az bölümler kadar önemlidir. Kimya dersine özel sıvılarla bir kanunu ispatlamak için öğrencilerin kullanacağı araçlar ile bir hukuk öğrencisinin öğreneceği kanunlarda kullanacağı araçlar aynı değildir. Buna Albert Einstein’ın kişisel kütüphanesini örnek gösterebiliriz, her ne kadar ortak kütüphanelerde kendi istediğimiz gibi bir ortam yaratmakta zorlansak da kişisel kütüphanemizde istediğimiz her şeyi gerçekleştirebiliriz. Einstein’a baktığımızda odasında bir tahtaya yer verdiğini ve onun çevresinde ise ilgili kitaplarla çevrili rafları görebiliyoruz.
Kişisel kütüphanelerde ve çalışma masalarında ise devir değiştikçe bazı parçalar önemini yitirir ya da bazı aletler ortaya çıkar, örneğin Einstein’ın masasında bir bilgisayar göremiyoruz fakat günümüz çerçevesinde dizüstü veya masaüstü bilgisayarlar olmazsa olmazlardan. Günümüzde ben bir çalışma odası fikri ortaya atsaydım şu şekilde olurdu; konu ile alakalı kitaplarımın yer aldığı raf, bilgisayarım ve diğer teknolojik araçlarım, kolay ulaşabileceğim kalemlerim ve diğer araçlarım. Bu maddeler arasında dikkat edilmesi gereken kural dikkat dağıtıcı ve gereksiz parçalardan kaçınmak. Kişisellik özelliğini ele aldığımızda bu ortama katabileceğimiz çok daha fazla şey var, örneğin eğer ben doğayı çok seven bir adamsam çalışırken yanımda bazı bitkilerin yanımda olmasından hoşnutluk duyarım veya bir üniversite kazanmak istiyorsam özel olarak o üniversitenin fotoğrafının odamda olması bana istek verir. Bu avantajı ele geçirmenin en önemli kuralı sizin üretkenliğimizi arttıracak hamleler yapmanız o nedenle yapacağınız değişikliklerin amacı her zaman bu olmalı.
Hayatımızda başarılı ve daha başarılı olmak için yapacağımız çalışma ortamlarını kendimize göre ayarlamalı, kendi üretkenliğimizi sorgulamalıyız sonuç olarak herkes kendine has bir şey ortaya koymalıdır. Einstein örneğindeki gibi kendi sorunlarımıza cevap bulacak şekilde donatılmalı ve geliştirilmeliyiz ki yapacağımız işteki verim yükselsin. Sadece başkaları için değil kendimiz için çalışalım, kişisel kütüphanemizin rafları sevdiğimiz yazarlarla dolsun.