Güzel bir pazar sabahıydı. En güzel yanı da o gün arkadaşlarımla kampa gidecek olmamızdı. Arkadaşlarınla konuştuktan ve planı netleştirdikten sonra Eşyalarımı hazırladım ve arkadaşlarımı almak için yola çıktım. Tüm arkadaşlarım çok heyecanlıydı.
Kamp alanını bulmakta biraz zorlansa da en sonunda ulaştık. Şehirden, ışık kirliliğinden ve seslerden uzak olmak için ormanın sonuna kadar gittik. Boş bir alan bulup çadırlarımızı kurduk. Hava çoktan kararmıştı bile. Hepimiz acıkmıştık ve ateş yakıp yemek yemek yemeye karar verdik. Herkes bir görev seçti. Bana ise odunları toplamak kalmıştı. Yakınlarda hiç odun bulamamıştım. Kan baldan uzaklaştıktan sonra buldum. Kucağımı sığacak kadar aldım ve tam geri dönecektim ki hangi yönden geldiğimi unutmuştum. Her taraf birbirine benziyordu. Arkadaşlarımı seslensem de beni duyan olmamıştı. Hava iyice kararmıştı ve korkmaya başlamıştım. Uzun bir süre yürümüştüm fakat bir süre sonra aynı yerde dolandığımı fark edince pes etmiştim. Bir ağacın gövdesine uzandım. Orada uyuya kalmaktan korkuyordum ama başka çarem yoktu, kaybolmuştum. Tam uykuya dalacakken çalılıkların arkasından bir ses geldi.
Çalılıklara doğru ilerledim. Korkmuş bir şekilde elimle açtım ve orada yavru bir tilki vardı, çok tatlı ve masum bakıyordu. Benden biraz korksa da onu sevmek için elime aldım. Onu tam severken arkamdan koşar adımlarla bir şey yaklaşıyordu. Bana daha da yaklaştığında anladım ki yavru tilkinin annesiydi. Çok korkmuştum ve yavrusunu hemen yere bıraktım. Koşmaya başladım ve tilki beni bir sürü takip etse de bir yerden sonra bıraktı. Çok yorulmuştum ve hemen uyuyup sabah olmasını istiyordum. Sabah arkadaşlarımın çığlıkları ile uyandım. Unutulmaz bir kamp yaşamıştım.