Unutmak

Uyandım. Nasıl uyuduğumu hatırlamayarak yine. Ne dün ne yaptığımı hatırlıyorum ne de bir önceki günlerde yaptıklarımı. Hafızam hiçbir zaman güçlü olmamıştı gerçi… Tek bir şey var unutamadığım; herkesin vardır ama böyle anıları, asla akıllarından çıkmayan, ne kadar isteseler de yok olmasını bir türlü silemedikleri.

Tüm günümü yatağımda tavanı izleyip bunları düşünerek geçiremem ama… Geçirmemeliyim yani sanırım. Elim hemen telefona gidiyor yine uyanır uyanmaz. Saat dokuz olmuş. Gerçekten kalkmam lazım galiba artık… Yorganımı açıyorum. Biliyordum, açık renkli çarşaflar almamam gerektiğini biliyordum. Çok zor çıkacak bu kahverengi lekeler diye kendi kendime düşünüyorum önce ve çıplak ayaklarımı yerleştiriyorum soğuk zemine sırayla ve yavaşça. Ne kadar destek alsam da kalkmak için yataktan, ağırlığımın onda birini taşımaya çalışırken bile çok yanıyor bacağımdaki yaralar. Ama ne var ki hiç vaktim yok bu acıya odaklanabilmek için. Baş ucumdaki kremi yaralarıma sürdükten sonra elime gelen ilk ağrı kesiciyi alıyorum ve su bulmak için en ufak bir çaba harcamadan ağzıma atıp yutuyorum.

Kahvaltı için söz vermiştim en yakın arkadaşıma. Telefonum hatırlatmasa bunu da unutacaktım kesin, demiştim hafızam çok kötüdür. Güzel görünmek istiyorum; sanki uykumu yeterince almışım gibi, her gece aynı kabusu görüp uyanmıyormuşum gibi, tüm gece sadece bugün giyeceğim kıyafeti düşünmüşüm gibi… Evet, güzel görüneceğim bugün. O kadar güzel ki kimse fark etmeyecek asla aklımdan çıkmayan kötü bir anım olduğunu, tahmin edilemeyecek kadar büyük bir nefret beslediğim bir insan olduğunu hayatımda, çocukluğumdan bu ana kadar beni etkileyen ve bazen sadece yok olmak istememe neden olan bir anım olduğunu. En güzel elbisemi giyiyorum o yüzden. Üst bacağımda kalçama yakın yerdeki yaralarımı kolaylıkla kapatabilecek uzunluktaki elbisemi… Makyaj yapmayı becerememişimdir hiçbir zaman. Ama göz altımdaki morlukları kapatmayı öğrendim zamanla. Sadece bunu yapıyorum o yüzden. Gözüme bir ruj çarpıyor ama, tam kapıdan çıkmadan önce. “Neden olmasın?” diyorum kendi kendime ve rengi çok az belli olacak şekilde sürdükten sonra dudağıma çantaya atıyorum rujumu ve en güzel topuklumu giyip çıkıyorum evden.

Kahvaltı yapmayı planladığımız yere yürürken yavaşça çevremdeki insanlar gibi gülümsüyorum ben de göz göze geldiğim herkese. Tek farkımız göz göze geldiğim insanların çoğunun mutluluğunun sahte olmaması. Bizim de ülkemize geldiğinden beri bu zihnimizden anıları silebileceğimiz sistem tanıdığım herkes en az bir anısını sildirmiştir herhalde. Ne zaman düşünsem aynı şeyi yaptırmayı içimden gelen güçlü bir ses çözemediğim bir sebepten dolayı yaptırmamamı söylemese ben de sildirmiştim çoktan birçok anımı. Bunlar geçerken aklımdan fark etmiyorum bile kafeye vardığımı, arkadaşımın adımı seslenmesiyle ona doğru dönüyorum. Mutlu görünüyor. Belki de biraz fazla mutlu normal halinden… Önündeki boş sandalyeyi gösteriyor kafasını “otursana” dercesine oynatarak. Gülümsetiyor beni onu bu kadar mutlu görmek. “Nasılsın?” diyor neşeli bir ses tonuyla. Hayır, hayır bir anısını sildirecek olsa önce bana haber verirdi. Verirdi değil mi? Bunları düşünürken dalmış olmalıyım ki bir süreliğine “Ece?” diye sesleniyor bana. “Dün ne yaptın?” diyorum konuşmanın başında bana yöneltilen soruyu görmezden gelerek. Garipser gibi bakıyor bana önce. Cevaplamak için ağzını açtığında ise kendi de farkına varıyor. “Hatırlamıyorum.” diyebiliyor sadece sesi hafif titreyerek. “Mutlusun.” diyorum duygusuz bir ses tonuyla. “Evet, mutluyum” diye cevap veriyor o da. Ben daha başka bir şey söyleyemedense “Bilmek istemiyorum.” kelimeleri çıkıyor ağzından. Çok ciddi duyuluyor, fazla ciddi belki de. Anlamazdan gelmeyi seçiyorum ben ise. “Neyi?” diyorum yine aynı duygusuzlukla ses tonumda. “Neyi sildirdiğimi. Eminim sen biliyorsundur ama ben öğrenmek istemiyorum. Mutluyum.” Ne cevap verebilirim ki buna, mutluymuş. Düşüncelere dalarken zaten zorla yüzümde tuttuğum gülümsememin yavaşça solduğunu hissediyorum. O da fark etmiş olmalı ki “Sen de sildirebilirsin, biliyorsun.” diyor beni ikna etmeye çalışır gibi. Bugün bu kahvaltıya gelebilmek için zorla topladığım enerjim yok olmaya başlıyor birden, sabah düşünmeden aldığım ağrı kesicilerin etkisinin azalmasıyla bacağımdaki yaraların acısı ve başımın ağrısı ağırlaşmaya başlıyor. “Erteleyebilir miyiz bu kahvaltıyı?” dedikten sonra bir cevap bile beklemeden kalkıp sandalyemden eve doğru yürümeye başlıyorum. “İyi olduğunda ara beni!” diye bir ses takip ediyor beni arkamdan ben hızlı adımlarla ilerlerken.

Bu topuklu öldürüyor ayaklarımı. Hayır, bunu düşünerek kaçmamalıyım gerçekten düşünmem gereken şeylerden. Ben neden yapmadım daha, ben neden sildirmedim bu hayatımı mahveden anımı. Sadece zihnimden geçen anlamsız ses yüzünden mi? Eve varır varmaz ayakkabılarımı kenara atıp uzanıyorum lekeli yatağıma. Daha önce sildirseydim bu anımı ne bu yaralar olurdu bacağımda ne de bu sahte gülümseme yüzümde. Yerini çok daha sağlıklı ve sahte bir gülümsemeye gerek duymayacak kadar mutlu bir Ece alırdı belki de. Belki de mi? Hayır belki de değil, kesinlikle. Ama bu kadar mı? Sadece pozitif bir şekilde mi etkilerdi bu hayatımı? Yaptığım tercihler, belki de tecrübelerim sayesinde aldığım çok daha mantıklı kararların yerini de daha mantıksız kararlar alsaydı şu an olduğum yerde olamazdım. Şu an olduğum yer, çoğu kişinin olmak için çabalayıp durduğu yer. Peki ya şimdi sildirsem bu anıları. Hayır, bu olgun versiyonumdan kendimin hazır değilim kurtulmaya. Bu anılarımı silip edindiğim tecrübelerin eksikliğinden daha kötülerini yaşama ihtimaline hazır değilim. Mutlu olmak istiyorsam böyle mutlu olmayı öğrenmeliyim. Sonunda çözüyorum bu zihnimden geçen anılarımı sildirmememi savunan sesin ne anlatmaya çalıştığını. Mutlu olmayı öğrenmeyi seçiyorum unutmak yerine. Zor olacak. Kesinlikle anılarımdan kurtulmaktan daha zor olacak. Aklımdan bir türlü atamadığım bu düşünceden kurtulmak azıcık da olsa azalttı başımdaki ağrıyı. Azaldığını hissediyorum bu mutlu olmamı engelleyip duran bulutların başımın üzerinden.

Kalkıp çarşaflarımı çamaşır makinesine attıktan sonra ise bu mektubu yazmaya karar veriyorum. Gelecekte anılarını sildirmeyi bir anlığına bile olsun düşünen kendime. Umarım ikna edebilmişimdir seni. Her düştüğünde kalkabilirsin kendi kendine. Anılarınla oynamadan. Mutlu olmayı öğren unutmayı değil.

(Visited 84 times, 1 visits today)