Pencereden süzülüp gözüne vuran güneş ışığıyla uyandı genç kız. Birkaç dakika kendine gelebilmek için gözlerini kırpıştırdı. Daha sonra etrafına bakınmaya başladı. İçinde bulunduğu odayı ilk defa görüyordu. Tavandan sallanan büyük, gösterişli avizeye baktı. Ufak bir masa vardı yatağının solunda, iki tane de sandalye. Masada duran vazonun içindeki çiçekler çoktan solmuş, yapraklarını adeta küsmüşçesine aşağı eğmişlerdi. Şirin bir odaydı, ancak huzursuzdu. Özenle donatılmış ama çok önemli bir şeyi unutulmuş gibiydi adeta. Yaşamdan uzaktı bu oda, bir demet çiçek bile hayatta kalamıyordu içinde. Aniden açılan kapının gıcırtısıyla irkildi oturduğu yerde.
“Noren? Uyandın mı?”
İçeri giren çocuğu göz ucuyla süzdü Noren. Genç duruyordu, belki kendisiyle aynı yaştaydı. Boyu uzun ve kolları inceydi, oldukça çelimsiz duruyordu. Beyaza çalan boyalı saçları ensesine geliyor, perçemleri neredeyse gözlerini kapatıyordu. Dudaklarının kenarı hafifçe yukarı kıvrılmış, yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirmişti.
“Bize yardım etmeye karar verdiğin için ne kadar minnettarım bilemezsin. Binlerce kez teşekkür ederim, beni çok mutlu ettin. Seni almaya geldim, hemen başlayacağız deneye. Sen hazırlan, ben dışarıda bekleyeceğim.”
Çocuk kıza son bir kez gülümseyip çıktı odadan. O an hatırladı her şeyi Noren. Neden daha önce hiç görmediği bir odada uyandığını, bu yabancının ona yemek getirdiğini ve teşekkür ettiğini, içindeki huzursuzluğu… Noren bugün özgür olacaktı. Esiri olduğu anılardan, düşüncelerden kurtulacaktı sonunda. Geçmişini unutup yepyeni bir hayata başlayacaktı. En azından öyle olması gerekiyordu.
Aynaya baktı boş gözlerle. Saçlarını biraz düzeltip kapıya yöneldi ve kendini geniş koridora attı. Zemin o kadar soğuktu ki tüm bedeni ürpermişti. Duvar kenarında bekleyen çocuğa doğru ilerledi. En az zemin kadar soğuk bir asansöre bindiler sonra. En alt kata vardıklarında geniş ama neredeyse boş bir odaya soktu çocuk onu. Birkaç kişi oturuyordu odanın sol köşesinde. En önde oturan kadın, çocuğa el işaretleriyle gelmesini söyledi ve elindeki şişeyi ona uzattı. Çocuk şişeyi Noren’e verdi ve sabahkinden daha dostça bir gülümseme attı.
“Tadı pek güzel olmayabilir ama deneceğini düşünüyorum. Umarım çok daha mutlu olursun gelecek hayatında.”
Kız elindeki cam şişeyi inceledi. Mavi bir sıvı vardı içerisinde. Kapağını açıp kokladığında burnunun sızladığını hissetti ve yüzünü buruşturdu. İkinci kez düşünmeden nefesini tuttu ve son damlasına kadar içti şişenin içerisindeki sıvıyı. Tadı beklediğinden daha kötüydü. Göz kapakları ağırlaşmaya başladı, bedenini taşımak zorlaşıyordu. Birkaç dakika bile geçmeden gözleri uykuya teslim oldu.
Daha önce uyandığı odada uyandı tekrar. İlk defa görmüşçesine yeniden inceledi devasa avizeyi, önündeki masayı ve kurumuş çiçekleri. Aynı saatte, aynı gülümsemeyle kapıda belirdi yine çocuk. Ancak elinde bir demet çiçek vardı bu sefer.
“Merhaba Noren, tanıştığımıza memnun oldum. Adım Ray.”
Kızın önünde durup çiçekleri ona uzattı ve yeniden kapıya yöneldi. Çıkarken tekrardan kıza döndü.
“Doğum günün kutlu olsun.”
Şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı kahverengi saçlı kız. Oturduğu yerden kalkıp elindeki çiçekleri vazodakilerle değiştirdi. Mordan maviye çalan ufak yaprakları vardı çiçeğin. Çok daha canlı gözüküyordu şimdi oda. Duvara sabitlenmiş aynaya ilişti gözü.Birkaç adım attı ve kendini inceledi aynada. Her zaman böyle mi gözüküyordu? Pek kafa yormadı, içinde tarif edilemez bir sevinç ve heyecan vardı.
Huzurla geçiriyordu günlerini Noren. İçinde uyandığı ruhsuz oda artık ev gibi hissettiriyordu. Yaşadığı yerin kocaman bir bahçesi vardı, Ray ona bazen saatlerce bu çiçekleri anlatır, anlamlarını öğretirdi. Mutluydu kız, pek bir sorumluluk yoktu sırtında. Her şeyden önemlisi acı çekmiyordu artık, hiçbir şey hatırlamıyordu.
Yine böyle bir gün, yavaş yavaş alışmaya başladığı rutininin bir parçası olarak bahçede oturuyordu arkadaşı ile. Yapraklar artık son vedalarını ediyor, sonbaharın gelişini müjdeliyordu. Ray eğilip bir çiçek kopardı ve Noren’e uzattı. Vazosuna koyduğu çiçeklerin aynısıydı.
“En sevdiğim çiçektir bu Noren, unutma beni çiçeği.”
Unutma. Bu kelime adeta bir şeyleri canlandırdı içinde kızın. Neyi unutmayacaktı? Etrafına bakındı, haftalarını geçirdiği yer şimdi ona yabancı geliyordu. Ray’e ve çevresindeki diğer insanlara baktı. Hepsi mutluydu, mutlu ama boştu. Tek bir duygu emaresi yoktu hiçbirinin gözünde. Dehşet içerisinde ayağa kalktı. Ray’in özenle yetiştirdiği çiçekleri umursamazca ezerek odasına koştu ve duvardaki aynanın karşısına geçti.
Şaşkınlıkla hıçkırdı genç kız. Karşısında duran kişiye baktı. Yeşil, meraklı gözlerini; şaşkınlık ve korkuyla kıvrılmış dudaklarını ve omuzlarına dökülen saçlarını inceledi. Bu o değildi, o olamazdı. Nasıl gözüktüğünü hatırlayamıyordu, ne zaman değiştiğini bilmiyordu. Her ne kadar tatsız olsa da onu o yapan anıları silinince kendini de kaybetmişti. Dehşet içinde arkasını döndü ve vazodaki mavi çiçeklere döndü. Hepsi solmuştu, yeniden soğuk ve cansız hissettiriyordu oda.Unutmuştu, acılarını unuttukça yavaş yavaş benliğini de unutmuştu Noren.