” Hayır,” dedim bir hışımla. ” O adamın yüzünü de görmek istemiyorum hayatımda da olmasını..” Nefesimi tuttum. Kızgındım, kırgındım ve artık yaşama umudu taşımayan ruhun bedenini taşıyordum. Annemin konuşmasına izin vermeden, ” O adam yokken ben mutluydum anne. Bunca yıl hayatımda olmamış bir adama yer açamam ben. Bizi terk ederken düşünecekti. Şimdi sen de onun yüzünden paramparçasın görmüyor musun? ” dediğimde gözümden akan yaşlara engel olamadım. “Ama kızım o senin baban…” dediğinde anneme daha önce bu kadar kırılmadığımı fark ettim. Daha fazla dinlemek istemeyerek kapıya yöneldim ve ” Eğer o bizim hayatımızda olacaksa, ben bu hayatta olmak istemiyorum.” diyerek evden çıktım. Kalbim sanki çalınmamış direkten kırılmış bir kapı gibi sızlıyordu. Rahatlamam ve mantıklı düşünür hale gelmem gerekiyordu. Biraz nefes almak için boş bir bank buldum çocuk parkında. Evet, kulağıma çınlayan çocuk seslerini ayırt etmek güçtü ama zaten bunun bir önemi yoktu. Bu düşünceler zihnimi meşgul ederken gözüm ona takıldı.Kaydırakların en ucunda yere çökmüş, etraftan korkarcasına izliyordu. Uzun kumral saçlarıyla, maviye çalan gözleri yere çökmüş,pembe tonlarında olan ayakkabısına bakıyordu. O küçük vücudunda bile onu huzursuz eden bir şeylerin olduğunu hareketlerinden sezebiliyordum. Küçük kızı tıpkı kendime benzettim. Kendi uçurumunda kendini arayan, hayalleri ve umutları yok olmuş tıpkı, o küçük kızdım ben. Pembe uzun elbiseler içinde rüyalara dalan kızlardan değil de, mavi kareli pijamaları ile yatağa girip hiç bir umut büyütmeyen olandım. Beyazın siyahı, mavinin laciverte çalan rengiydim. Bundan şikayetçi değildim elbette. Hayat beni bu şekilde büyütmüştü. Ama bunu daha önce fark etmemiştim. O küçük kız benim yansımam gibiydi ve ben kendimi ilk kez o zaman görmüştüm. Ayağa kalkarak kızın yanına gittim ve yere çöktüm. Meraklı bakışlarını üstümde hissediyordum fakat sesini çıkarmadı. Korkmadı bile benden. Hayattan tüm umudunu yitirmiş gibiydi sanki, sanki benim gibiydi. “Neden buradasın?” diye sordum merakla. Koca gözlerini gözlerine dikmiş tek bir kelime bile etmiyordu. ” Yoksa sen de evden mı kaçtın ?” dediğimde dudağının kenarında hafif bir tebessüm belirdi. Sonra bir çiçek gibi soldu. Bakışlarını parkta oynayan çocuklara sabitledi ve ” O gitti.” dedi. Tek bir kelime bile söyleyemedim o an. Sanki ne uçurumun kenarındaydım ne de düşmüştüm. Gökyüzünde bir yerlerdeydim sanki o an. Aramızdaki bu sessizlik yaklaşık on beş dakika devam etti. Daha sonra ayağa kalkarak elimi uzattım. Hiç bir şey demeden elimi tuttu ve parkın çıkışına doğru yol aldık. ” Benim annem olur musun?” dediğinde gözlerim tekrar istemsizce doldu. Yere çökerek gözlerini gözlerime kenetledim. O gözlerde kendimin bir parçasını gördüm. Sonra sıkıca sarıldım ve ” gitme” diye fısıldadım, başın öne arkaya haraket ettirerek onay verdi ve tekrardan ayağa kalkarak yürümeye devam ettik. O gün o parkta kendimden kopan bir parçanın, yeryüzünde bir yerlerde yine var olduğunu gördüm. O gün o duvarı çatlamış sokaklardan iki küçük kız geçti. Biri umutlarını gökyüzüne vermiş biri ise umudunu balona fısıldayarak gökyüzüne karışmasını seyretmişti. Ama bilmedikleri bir şey vardı. O balon bir gün patlayacak ve umut parçacıklarının her biri önce gökyüzüne kavuşacak sonra ise yere yağacak ve tekrar sahibini bulacaktı.
Umut
(Visited 172 times, 1 visits today)