Yıl 2345, İnsanlığın sonu gelmiş, Dünya yok olmanın eşiğinde ve sadece yaşayanların azınlığı başka bir gezegen bulmak için çalışmalara başlamıştı.
Yasin, uzay aracının penceresinden dışarı baktı ve yıldızların uzayın uçsuz bucaksız karanlığında hiç bitmeyen bir ışık hüzmesi gibi yanından geçişini izledi. Sonunda başarmıştı, halkı için yeni bir yuva keşfetmenin eşiğindeydi. Aylar önce yanında kız arkadaşı (Selen) ile Dünya’dan ayrılmıştı ve şimdi yeni bir yuva keşfetmek için arama yapacaklardı.
Bir tane uygun gezegen bulmuşlardı bile. Bu gezegeni “Mulson” olarak adlandırmışlardı. Zaten başka birisinin onayına gerek yoktu, sonuçta sadece ikisi kalmıştı koskoca gemide. Gezegene yaklaşmışlardı sadece birkaç saat kalmıştı geminin gezegene inmesine. Aradan biraz zaman geçti ve Yılmaz gidecekleri gezegen ile ilgili daha önceden hazırlamış olduğu kağıdı çıkardı ve notlar almaya başladı. Lakin bir tuhaflık vardı. Uydu aracılığı ile daha önceden gezegenin neye benzediğini biliyorlardı (en azından bildiklerini düşünüyorlardı).
Gezegene yaklaştıklarında Yılmaz bir anda kaskatı kesildi. Aldığı notlara ve önündeki ekrana bakıyordu ama aldığı notlar ile gördüğü gezegen tek bir noktada bile kesişmiyordu. Yine de elindeki kimyasal verilere bakarak en azından yaşanabilir olduğuna kanaat getirdi. Endişesini kendine sakladı çünkü Selen’i gereksiz bir stres altına sokmaktan çekiniyordu. Biraz daha düşünmesi gerekiyordu çünkü ne kadar büyük ve önemli bir karar vereceğini o da biliyordu. Ya inip yeni bir yuva bulacaklardı ya da geri dönüp birkaç yıl daha uygun bir gezegen arayacaklardı. Bu karar verme aşaması onu çok germişti ve bu durum Selen’in dikkatini çekti. Selen onu rahatlatmak için ona sarıldı ve küçüklüğünden beri en sevdiği şarkısını ona mırıldandı. Yasin biraz da olsa sakinleşmeyi başarmıştı. En sonunda kararını vermişti. İnmek için geminin iticilerini çalıştırdı ve güzel bir iniş gerçekleştirdi.
Yasin, Selen’in elini tuttu ve geminin kapısını açtı. Açar açmaz içeriye bir toz bulutu girdi. Sanki çölde bir fırtına oluyordu. Yasin yaptığı seçimi sorguluyordu, acaba doğru olanı mı yapmıştı? Bunları düşünürken çölün içinden bir ses yükseldi. Bu ses net bir şekilde anlaşılmasa da gelen sesin Yasin ve Selen’e yönelik olduğu anlaşılıyordu. Birkaç dakika sonra şiddetli kum fırtınası bitti ve uzaklarda bir silüet belirdi. Bu silüet yaşlı ve kısa boylu bir adama aitti. Adam onlara iki seçenek sundu. Bunlardan ilki: “ Ya benim hazırladığım kadehten içeceksiniz ya da buradan gideceksiniz. Bu riski almaya hazır mısınız?” Yasin ile Selen bir müddet düşündüler ve en sonunda kararlarını kadehi içmekten yana kullandılar. Tam içecekken yaşlı adam, Yasin’e “Son kararın mı?” diye bir soru yöneltti. Yasin buna bir anlam veremedi ama kısa ve öz bir şekilde cevap verdi. “Bir şeyi değiştirir mi?” , deyip kadehi kafasına dikti. Gözlerini açtığında etrafındaki çölümsü yer yapısından eser yoktu. Her yer yemyeşil olmuş , çocuklar etrafta koşuşturuyor , yetişkinler sohbet ediyordu. Yasin, Selen’e baktı ve ikisi de birbirine sarılarak ağlamaya başladı. Sonunda aradıkları yuvayı bulmuşlardı.