Soğuk bir kış sabahıydı. Rüzgâr iliklerimize kadar işlerken Ankara’nın sokakları dolup taşmıştı. Herkes, zorlu bir mücadelenin ortasında bize ışık olacak bir lideri karşılamak için toplandı. Yoksulluk, açlık, savaşın acıları… Hepimizin omuzlarında bir dağ gibi birikmişti ama o gün farklıydı; içimizde ilk kez uzun zamandır unuttuğumuz bir duygu vardı: umut.
Babam, yıpranmış kaftanını sıkıca üzerine çekmiş, annem ise kalın şalını başına dolamıştı. Ben ise yırtık ayakkabılarımın soğuğu geçirmesine aldırmadan kalabalığın arasına karışmıştım. Ellerimi sıkıca yumruk yapmıştım, belki de o an hissettiklerimi kelimelere dökemeyecek kadar küçük olduğumu düşünüyordum. Ama biliyordum ki herkesin kalbi aynı heyecanla atıyordu.
Sivas’tan yola çıkan heyet, 9 günlük uzun bir yolculuktan sonra Ankara’ya ulaştığında, sonunda bir ses duyuldu; trenin yaklaştığını haber veren buhar düdüğünün tiz sesi. Kalabalık bir anda sessizliğe büründü. İnsanların gözlerinde aynı soruyu okuyabiliyordum: “Gerçekten o mu?” derken trenin durduğu istasyondan inen o adam göründü. Mustafa Kemal Paşa! Onu ilk kez gören yüzlerce insanın bakışları, bir anda çaresizlikten umuda dönüştü.
Yanımdaki yaşlı bir kadın, ellerini gökyüzüne kaldırıp dualar etmeye başladı. Bir an duraksayıp gözlerime baktı ve ekledi: “Evladım, işte bu adam bizim kurtuluşumuz. Ona sahip çıkın.” gözlerim dolmuştu. Mustafa Kemal Paşa, halkın arasında ilerlerken yüzündeki kararlılığı, gözlerindeki ışığı gördüm. Bu ışık, karanlık günlerimizi aydınlatacak bir güneş gibiydi.
Annemin gözlerinden yaşlar süzülüyordu. “Oğlum,” dedi, “Bugün tarih yazılıyor. Bu milletin kaderi değişiyor.” O an annemin ne demek istediğini tam anlamasam da, yıllar sonra o günü hatırladığımda anlayacaktım: O gün sadece bir lideri karşılamadık, bir millet yeniden doğdu.
Mustafa Kemal Paşa, halkı selamladı. Kimseyi yabancı gibi görmedi, kimseye yüksekten bakmadı. O, bizim içimizden biriydi. Onun sesi, yüreğimize işleyen bir güven duygusuydu. “Birlikte başaracağız!” dediği an, herkesin yüzündeki karamsarlık yerini sessiz bir inanca bıraktı.
O gece, evde soğuk bir çorba içerken bile içim sıcacıktı. Annem ve babam sessizdi ama gözlerindeki umut her şeyi anlatıyordu. O gün anladım ki bir insan, milyonların kaderini değiştirebilirdi. Ve o insan, bizim Atatürk’ümüzdü. Bu toprakların üstünde bir gün bile nefes alabilmek, onun sayesinde bir ayrıcalıktı. O günün hatırası, bir ömür boyu içimde bir ışık olarak yanacak.