Sabah güneşi perdelerin arasından süzülürken odamda oluşturduğu aydınlıkla ben de gözlerimi araladım. Günlerden pazartesiydi ama bunun benim için diğer insanlarda oluşturduğu iş sendromu gibi bir anlamı yoktu. Mesai saatlerini bırak gideceğim bir iş yerim bile yoktu. Sakın beni işsiz sanmayın sadece sanatımın önemsenmediği bir civarda yaşıyorum. Ama yine de bu yeni bir gündü. Umutla dolu, ancak şu anki durumumun gerçekliğinin gölgesinde kalan bir gün.
Yatağımdan kalktım ve odanın diğer tarafındaki ofisim olan dağınık köşeye geçtim. Bütün bu düşünceleri bir kenara atıp sanatımı yapmaya başladım. İşte o an dünyadan, etrafımdaki her şeyden soyutlanmıştım. Kendi dünyama açılmıştım. Ruhumu tuvalin üzerine dökerken saatler bulanıklaştı, her fırça darbesi tutkumun ve bağlılığımın bir kanıtıydı. Ama çabalarıma rağmen, aklımın arkasındaki dırdırcı sesi sallayamadım, stüdyomun sınırlarının ötesinde beni bekleyen sert gerçekliği hatırladım.
Aradan uzun zaman geçmişti. Bu süreçte hiçbir eserimi öne sürmemiştim çünkü öncesinde birçok galeriden birçok olumsuz dönüt almıştım. O zamanlar bu haberler beni çok yıprattığı için tekrardan aynı duygu durumuna girmeyi göze alamamıştım. Bu gibi kendimi çaresiz hissettiğim zamanlarda yaptığım tek şey çocuk parklarına gitmek olurdu. Bunun nedeni ise bu dünyada daha çok umutlu bakışların bulunduğu yerlerin olmamasıydı. Onların gözlerindeki hayallerini gerçekleştirme ışığını gördükçe aynı duygulara kapılıp küçüklük zamanlarımda buluyordum kendimi.
Yine bir gün çocuk parkında otururken altı yedi yaşlarında saçındaki sarının tonunu güneşin görse bile kıskanacağı, yanakları al al bir kız çocuğu geldi yanıma. İlk başta garipseyip kendimi geri çektim. Alışık olduğum bir durum değildi. Bunca zamandır buraya geliyordum ve her gelişimde saatler boyu oturmama rağmen kimseyle göz göze bile gelmezdim. Bana çizdiği resmi göstermeye gelmişti. Yerinde duramıyordu, sürekli olduğu yerde zıplayıp duruyordu ve bir yandan bana resmindeki detayları anlatmaya çalışıyordu. O an olduğum yerden kalkıp koşarak evime gittim. Son yaptığım tabloyu elime alıp uzun bir yolculuk sonrası yerel sanat galerisine ulaşmıştım. Oradaki birbirinden can alıcı tabloyu ve yetenekli sanatçıları görünce bir anlığına bile olsa geri dönmeyi düşündüm. Tüm cesaretimi toplayarak galeri sahibine yaklaştım ve beklediğim fırsatın bu olacağını umarak resmimi sundum. Ancak bakışları şaheserimin üzerinden geçerken yüzündeki hayal kırıklığı ifadesini fark ettim ve ardından yeni sanatçılara yer olmadığını belirterek nezaketle reddetti.
Yenildim, galeriden ayrıldım ve evime geri döndüm, reddedilmenin ağırlığını omuzlarımda hissediyordum. Ama şüpheler kararlılığımı kemirirken bile, sanatımdan asla vazgeçemeyeceğimi biliyordum. Çünkü sayısız gerileme ve reddetmeye rağmen, bu dünyada beni gerçekten canlı hissettiren tek şey buydu. Ve böylece, yenilenmiş bir kararlılıkla fırçamı aldım ve bir gün dünyanın ruhumda yatan güzelliği göreceğini umarak yeniden boyamaya başladım.