Günümüz dünyasında her ülkenin elinde üç temel siyasi seçenek bulunmaktadır. Bunlar dünya üzerindeki teknik açılardan en güçlü devlet veya süper güç olmak, süper güç olan devletin ya da o devlete rakip olmaya çalışan başka bir “süper gücün” yanında olmak ve son olarak bu iki devletten birinin siyasi anlamda kontrolü altında olmaktır. Günümüzde bu üçünün dışında yer alan ya da almaya kalkışan devletlerin pek çoğunda; iç karışıklıklar ya da savaşlar, yaptırımlardan dolayı ekonomik çalkantılar veya politik darbeler gerçekleşebilmektedir.
Neredeyse 50 yıldan beri dünya üzerindeki pek çok ülke tarafından “süper güç” olarak kabul gören iki ülke vardır ve bu ülkeler pek çok insanın da bildiği gibi bazı durumlarda başka ülkelerin içişlerine müdahale edebilmektedir. Tabi bunu keyfi bir sebepten dolayı değil, hem kendi halkının hem de karşıdaki devletin kısmen de olsa çıkarları için yapmaktadırlar. Fakat tabi her ülkenin yapabildiği gibi bazen bu ülkeler de hatalar yapabilmekte ve kapsama alanları daha geniş olduğundan normalden çok daha kötü olaylara sebep olabilmektedirler.
Bu kötü olayların bazıları sadece mal ve zaman kaybına yol açabilirken bazıları can kayıplarına dahi yol açabilmektedirler. Tabi ki bu tarz olayların kabul edilebilir bir açıklaması olamaz, ancak bir yandan da duruma pek çok farklı açıdan bakarsanız aslında çok daha kötüsünün de olabileceğini fark edersiniz.
Bir düşünün, başında olduğunuz ülkenin nüfusu neredeyse dünya nüfusunun onda biri ve bu nüfusun barınma, giyinme ve beslenme gibi ihtiyaçlarını karşılamak da sizin göreviniz. Öte yandan en büyük gelir kaynağınız olan sanayicilik yani üretim bazlı ekonominiz de ülkenizin temel hariç tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemekte ve kaynak eksiklikleri ortaya çıkmakta. Bu durumda uygulayabileceğiniz iki seçenek bulunmakta. Bunlardan birisi zengin bir ülkeden borç isteyip daha sonra başka bir ülkeden petrol satın alıp uzun vadede artan faiz karşısında borcunuzu ödeme konusunda zorluk çekmek, diğeri ise Orta Doğuda halihazırda iç karışıklıkta olan ve petrolünü hiçbir şekilde kullanamayan bir ülkeyle sivillere koruma sağlamak karşılığında anlaşıp petrollerinden yararlanmak.
Bu durumda kalan çoğu insan, ikinci seçeneği seçerdi ve doğru bir şey yaptığını sanırdı. Fakat, farkında bile olmadan ülkesini bir savaşa sokmakta olduğunu ve bu savaşın da kendi ülkesinin askerlerinin bir hiç uğruna ölümüyle sonuçlanabileceğini hiç de hesaba katmazdı. Ayrıca bu durum sadece o ülkeyi değil dünyayı etkileyen bir mesele haline gelebilir ve ülkenin uluslararası alanda saygınlığı oldukça azalabilirdi. Ayrıca bu müdahale, iç karışıklık durumunun devamına hatta daha uzun sürecek bir iç savaşa kadar gidebilirdi.
Maalesef günümüzde bir ülkede olan olayların sadece o ülkeyi değil, çevre ülkeleri hatta bu sorunun devam etmesine sebep olan ülkenin yanında yer alan ülkeleri de etkileyebilmektedir. Bu durumda ise o ülkelerin ekonomisi olası mülteci akınları sonucu zor duruma düşebilmekte olup bir de ülke bu durumu doğru yönetemeyebiliyor. Bir de yanında bulundukları devlet, benzer durumda olduğu gerekçesiyle onlara yardım etmeyi reddeder ise yaptığı şeylerin sonucunda süper güç olan devlet bir müttefik kaybetmiş olur. Bunun sebep olabileceği en büyük sorun ise olası bir savaş durumunda eski müttefikinin onun aleyhinde davranması olabilir.
Eğer benim diğer ülkelerin içişlerine veya toprak bütünlüğüne karışabilmek gibi bir gücüm olsaydı yalnızca çok büyük bir gereklilik olduğunda sınırlı bir miktarda karışırdım. Ancak biliyorum ki dışarıda binlerce insan, böyle bir fırsata sahipken gerçekten gerektiğinde müdahale yerine sadece kendi ülkelerinin menfaatlerini düşünerek hareket etmekte ve bunun sonucunda ise pek çok insanı mağdur edebilmektedirler.