Benim hayatım o doğum günü mumlarını üfledikten sonra tamamen değişti. Ben Ada, on yaşındayım ve Paris’te yaşıyorum. Türk olmama rağmen babamın işi yüzünden üç yıldır Paris’te yaşıyoruz. Babam ve ben her zaman çok iyi geçindik. Her hafta sonu ya bovling oynamaya ya da sinemaya gideriz. Babam her zaman benim yanımda oldu. Desteğini hep hissettim. Stresli olduğumda hep sakinleştirir beni. Annem mi? Onu hiç görmedim. Babamın dediğine göre doğumdan sonra hayata gözlerini yummuş. Bunun gerçek olduğunu düşünüyordum, ta ki on birinci yaş günüm gelene kadar.
Paris’e taşınmak hem benim hem de babam için yeni ama bir o kadar da zor bir başlangıçtı. Yedi yıllık evimizi satışa çıkarmak babam için çok zordu. O evdeki eşyaları toplamak, gereksiz her şeyi atmamız iki haftamızı almıştı. Her ne kadar ben çok yardım edememiş olsam da. Ama benim için arkadaşlarıma veda etmek çok zor olmuştu. Bebekliğimden beri arkadaşlarım olan Ege ve Açelya… Onlarla kardeş gibi büyüdük. Veda etmek çok zordu tabii. Ama elimizden hiçbir şey gelemezdi. Gideceğimiz gün mahallemize son kez bakarken dokunsanız ağlayacak durumdaydım. Babamda benden farklı değildi. Neyse ki alışmamız uzun sürmemişti. Yeni mahallemiz ve komşularımız bizimle çok ilgileniyordu. Hatta arkadaşlarım bile oldu! Bu benim için heyecan vericiydi çünkü o kadar kolay arkadaş edinemem. Babam da yan komşumuz olan Edgard’ın babasıyla iyi anlaşıyordu. Futbol maçlarını beraber seyrediyorlardı. Mutluydu, ben de onun için mutluydum. İki gün önce okula başladım. Bu yeni okul benim için zor başlamıştı. Devlet okuluna gittiğim için gelir gelmez beni zorbalar karşıladı. Neyse ki kendimi savunmayı çok iyi biliyorum. Henüz okulda yakın arkadaşım yok, ama elbette olacak. Babamla akşam yemeği için sofrayı hazırlarken doğum günümün konusu açıldı. Babam doğum günümün bir hafta sonra olduğunu ve bana parti isteyip istemediğimi sordu. Doğum günüm… Doğru ya, tamamen unutmuşum. Babama sadece birkaç arkadaşımı davet edeceğimi söyledim. O da onayladı.
Bir hafta çabucak geçmişti. Herkes doğum günüm için gelmeye başlamıştı. Ev süslenmişti. Biraz oyun oynayıp eğlendikten sonra babam pasta için masaya gelmemizi söyledi. Biz de koşa koşa masaya oturduk. Işıklar kapatıldı, herkes bir ağızdan bana doğum günü şarkısı söylemeye başladı. Çok mutluyum, pasta önüme geldiğinde tam mumları üflüyordum ki, Edgard “Dur! Önce bir dilek tut, ondan sonra üfle.” dedi. Ben de başımı salladım ve içimden “Keşke annem şu anda yanımda olsa…” dedim. Mumları söndürdüm ve herkes alkışladı. Tam o sırada kapı çaldı kim olduğuna bakmak için kapıya koştum. Gelen kişi orta yaşlarda, uzun boylu, güzel bir kadındı. Ona evleri karıştırmış olabileceğini söyledim. Çünkü onu daha önce hiç görmemiştim. Ama o bana “Sen Ada’sın, değil mi?” diye sordu. Ben de onayladım. Sonra babam geldi ve “Asya!?” dedi. Sonra bana bakıp sakince “Adacığım bu kadın senin annen.” dedi. Babama ne dediğinin farkında değilsin galiba bakışı attım. Ama o gayet ciddiydi. Nasıl yani, hayatım bir yalan üzerine mi kurulmuştu? Bir dilek tutmuştum ve tüm hayatım bir anda değişmişti.