İki kocaman kapı vardı önümde. Birinin adı “Fakirlik” öbürünün adı “Zenginlik”. Kapılardan içeri girmeden bile aradaki büyük uçurum fark edilebiliyordu aslında. Sonuçta yaşadığımız hayat sadece zenginlerin mutlu olabileceği, yoksulların ise ömürlerini çalışarak tükettikleri bir düzen üzerine kuruluydu. Ya da biz bunu düşünmeye kodlandık.
İlk kapıdan içeri adım attım. “Yoksulluk”. Günde en az 10-12 saat ter döküp, haftada bir gün verilen izinde biraz dinlenebilmek dışında hiçbir şey yapmadan, ay sonunu dahi getiremeyen insanlar vardı karşımda. Bu gerçek bir hayat olabilir miydi peki? Karşımda eve az da olsa para getirebilmek için çalışan bir sürü insan vardı. Çocuğu olanı vardı çocuğu olmayanı vardı. Çalışmayı bıraksalar en fazla iki gün hayatta kalabilecek insanlardı hepsi. Paranın bir engel olduğunu gösteren bir kapıydı bu. Parasızlığın bir şeyleri yapabilmenin önünde kocaman bir engel olduğunu gösteriyordu . Para düşünmemek için para lazımdı onalara. Çünkü kafada para hesabı yapmadan bir yerden bir yere gidemeyecek insanlardı onlar.
Öbür kapı ise çok farklıydı “Fakirlik” ten. Adalet demekle tüm sorunların çözüleceğini düşünen bir kapıydı bu seferki. Adı “Zenginlik”. Paranın getirdiği artılarla yaşardı sadece. Buna alışmıştı çünkü. Beş parasız biri, o hafta aç kalmamayı dert ederken bu kapı, o hafta evdeki aşçısına yemek listesini verip vermediğini dert ederdi. Anlayacağınız, geçim derdi yoktu bu kapının. Çünkü işin içine sağlık bile girse en iyi tedaviyi alabilecek kadar parası vardı. Bu kapı şu hayatta bir sıfır öne geçmiş insanları barındırıyordu sadece. Çalışmayı bıraksalar bile ellerindeki para bitmeyecek kadar fazlaydı.
Beni en çok şaşırtan şey iki kapının arasındaki uçurumun derinliği değildi. Beni asıl şaşırtan şey, bu kapıların arkasındaki insanlardı. Birbirlerine çok benziyor olmalarıydı. Sonuçta hepsi nefes alıyordu ve nefes veriyordu. Hepsi doğuyordu, büyüyordu ve ölüyordu. Fakat zenginlik ve fakirlik üzerine kurulan düzen, bu benzerliği fark edemeyecek kadar kördü.
Parası olan insanlar sadece parasıyla ön plana çıkarlar ve bu şekilde tanınırlar. Fakat kendilerini tanıtma fırsatı verilmez onlara. Verilse bile para dışında hiçbir ön plana çıkacak özellikleri yoktur. Sonuçta düşüncen fakirse diğer zenginlikler de seni kurtaramayacaksa, o zenginliklerin ne anlamı kalır. Parası olanın en büyük fakirliğidir bu. Yoksullar kendilerini ifade etmesini bilirler. Ama dinleyeni yoktur. O yüzden susmayı tercih ederler. “Cebinde para varken sadece sen kim olduğunu unutursun, cebinde para yokken tüm dünya seni unutur.”