“Bireyin en önemli sanat eseri yaşama bakışı ve yaşam tarzıdır.” görüşüne katılıyorum. Sanat eserinin sözlük anlamına bakarsak, somut ve ögesi ortada olan eserler sanat eseridir diyebiliriz. Sanat eseri, kendi kendine oluşamaz ve bir sanatçının ortaya koyması gerekir. Bu nedenle bireyin, kişinin yarattığı en önemli değer kendi bakış açısı ve yaşam tarzıdır.
Bakış açımızı, tarzımızı birçok faktör oluşturabilir. Ailemiz, arkadaşlarımız ve içinde bulunduğumuz ortam gibi. Her taraftan beynimize kodlanan fikirler ve kültürler zihnimizi doldurur. Yaşamın önümüze koyduğu engeller, sorguladığımız, yargıladığımız ve yargılandığımız değerler bu fikirlerin değişmesine neden olabilir.
Düşünceler davranışlarımızı büyük bir ölçüde belirlediğinden okuduğumuz, izlediğimiz ve gözlemlediğimiz fikirler zihnimizi, bakış açımızı genişletebilir. Okumak özellikte bir bilgiyi özümsemek ve kabul etmek için etkili yöntemlerden biridir. Tüm dünyanın tanıdığı ve saygı duyduğu, fazlasıyla donanımlı bir lider olan Mustafa Kemal Atatürk’ün önce kendini daha sonra da ülkesini adeta sanatçı edasıyla bir sanat eseri gibi titizlikle işlediğini, yarattığını düşünürsek Atatürk’ün yaşam tarzı ve hayata olan bakış açısı hem bir sanatçı hem de bir sanat eseri olduğunu ortaya koyar.
Okumaktan ziyade başka insanlara hayata karşı kendi düşüncelerini aktarmak, bir yaşam tarzıdır. Farklı felsefi görüşleri olan yazarlar buna örnek gösterilebilir. Kimi yazarlar varoluşçuluğu ‘’İnsan doğduğunda amaçsızdır, ancak kendi varoluş amacını ve benliğini inşa edip yaşamalıdır.” I savunurken kimi yazarlar ise optimistik nihilizm yani ”Hayatın anlamı yoktur. Ancak mutlu olmamak için bir sebep de yoktur” der. Optimistik nihilizm, ünlü fizikçi Niels Bohr’un da bahsettiği gibi “Canlılık, hayatta kalmak, biyolojik yaşam, ekosistem anlamsızca var olmuş olsa dahi bunun anlamsızlığını vurgulamak, buna odaklanmak anlamsızdır. Hayatınızın anlamı sizin ona yüklediğiniz anlamdır.” fikrinin benimsendiği bir akımdır. Bu iki felsefi akım yargılarımızı veya prensiplerimizi bile değiştirebilir. Kendi fikirlerini eserlerine aktararak birer sanatçı; temsil ettikleri akımlar, hayata, canlılara olan bakış açıları ve hayatı kendince yaşama tarzları ise onları aynı zamanda bir sanat eseri yapar. Örnek vermek gerekirse Albert Camus varoluşçuluk ile ilgilenmiş önemli bir yazardır ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir “varoluşçu” ya da “absürdist” olarak tanımlamaz.
İnsanların her biri farklı fikirlere ve düşüncelere sahiptir. Her ne kadar içinde tutsa başkalarına ayak uydurmaya çalışsa bile. Bireyin hayata bakış açısı, belli olaylara karşı verdiği tepkiler, hissettiği duygular bazı insanlara ilgi çekici veya ilham verici gelirken bazılarına gelmeyebilir. Sevdiğin kitaptaki olaylar, fikirler ve savunduğu akımlar diğer kişilere hitap etmeyebilir. Bir müzeye benzetilebilir belki de hayat. Duvarda duran esere hayranlık ve ilgiyle bakanların öte yanında esere duyduğu ilgisizlikle yoluna devam edenler gibi.
Bana göre yaşamak bir sanattır. Her şeyinizle hayatı anlamak, kendinize göre bir kalıp bulmak ya da belli bir grubun içine girmek… Bakış açınızı genişleterek, değerlerinizi ve inançlarınızı kendiniz oluşturup hayatınızı anlamlı hale getirmek kendi elinizde. Her yaşam kendine özeldir. Özneldir.