Bazen hayatın sadece bize karşı kurulmuş bir komplo olduğunu düşünürüz.Hayat berbat,hayat çok acımasız gibi benzetmeler de yaparız.Ama hiçbirimiz bu kadar kötü bir hayat sürmesine rağmen ” Yaşasın hayat!” diyen Frida Kahlo’ya bakmayız.
Ne kadar mutlu görünüyor değil mi ama hayatı trajediden farklı değil.4 kız çocuğu bulunan bir Meksikalı bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi.Gerçek doğum günü 6 Temmuz 1907 olsa da o sonradan doğum gününü Meksika Devriminin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 olarak kabul etti. Frida’nın sağlık sorunları çocukken başlamıştı. Bir gün babasıyla çıktığı bir gezintide ayağı ağacın köklerine takılır ve çocuk felci geçirir. Bu olay sonrasında ayağı topal kalır.Bu sakatlık sonrasında adı “Tahta Bacak Frida”olur. Frida o eski günler için şöyle demiştir “Bir gerçek varsa o da bedenime acının ilk kez o gün girmiş olduğudur” Frida kendine yakıştırılan lakaplar yüzünden hayattan soğuyacak biri hiç değildi aksine dönemin en iyi eğitimine sahip olan okulu Ulusal Hazırlık Okulu’na kaydoldu. Bu dönemler onun için önemliydi çünkü karakteri bu yıllarda anarşist bir edebiyat grubuna dahil olmasıyla şekillendi.Sırada onun geçirdiği ve yıllarca etkisinin süreceği kazaya gelmişti. Tüm hayatını etkileyecek bu kazayı geçirdiği zaman tam 18 yaşındaydı.Her zamanki gibi okuldan eve dönmek için o zamanlardaki sevgilisi ile otobüse bindi. Ama o gün sıradan bir gün değildi çünkü bindiği otobüs tramvayla çarpışmıştı.Otobüste bulunan birçok kişi kaza sırasında hayatını kaybetmesine rağmen Frida ölmemişti,demir bir çubuk sol kalçasından vücuduna girmiş leğen kemiğinden çıkmıştı.Bunun yanı sıra vücudunda kırıklar da vardı.
Kaza sonrası hiçbir şey eskisi gibi değildi.Haftalar hatta aylar boyunca zorunlu yatak seanslarına maruz kaldığı dönemlerde ailesinin ona hediye ettiği boya ve tuval ile onun “Aslında pek de önem vermeksizin resim yapmaya başladım” dönem dediği resim hayatı başlamıştı. “Resme acılarını hafifletmek için başladı. Kendisini görebilmek için yatağının üstüne bir ayna koydurdu. O aynaya bakarak otoportreler yaptı. İlk çalışması kadife elbiseli otoportresi oldu.” Kaza sonrasında bile ameliyatlar peşini bırakmadı ve 32 ameliyat daha geçirdi ve ağrıları için bin bir türlü ilaç kullanmıştı ama 2 yıllın ardından ayağa kalkmayı başarmıştı. Bu onun için daha ilk turdu. Hayatının düzene girmeye başladığı yıllarda o dönemin ünlü sanatçısı olan Diego Rivera ile tanıştı önce hayranlıkla başlayan duygular aşka dönüştü ve kısa süre sonra evlendiler. Frida ona aşıktı,Diego’nun onu sevdiğini de biliyordu ama bildiği bir diğer şey ise Diego’nun başka kızlara olan ilgisiydi.Hamilelikler,düşükler ve aldırmalar sonrasında Frida iyice yorulmuştu ve Diego da onu başka kızlarla yoruyordu.1939 yılında ayrıldılar ama bir türlü kopamıyorlardı. Ayrıldıktan 1 yıl sonra tekrar bir araya geldiler. Frida bu dönemlerde “Hayatımda iki büyük kaza geçirdim; biri Diego’ydu ve diğerinde ise bir tren az daha beni öldürüyordu. Diego kesinlikle çok daha yıkıcıydı” demişti. Bir sorunu bitse diğer sorunu başlayan Frida kendini yaralı bir geyiğe benzetmişti.
Bir yandan sağlık sorunları bir yandan Diego ile yaşadığı biraraya gelip ayrılma durumları onu çok zorluyordu. Onun acılarını unutması için tek yolu resimdi ve bunun için de yine bir tablo yapmıştı adı ise “Two Fridas”dı.
O hiçbir zaman mücadeleyi bırakmadı ama sağlık durumu gitgide kötüleşti ve 13 Temmuz 1954’de akciğer embolisi yüzünden hayatını kaybetti.47 yaşında çok erken kaybettiğimiz Frida Kahlo geride 55’i otoporte olmak üzere 143 tablo bıraktı.Öldüğü yıl “Yaşasın Hayat” adlı tablosu onu hayata olan hislerini özetler gibiydi.
Tarihte birçok önemli işleri başarmış değerli kadınlarımız var ama Frida’nın hayattan hiç pes etmeyişi ve başka insanlara umut oluşu beni hep etkilemiştir. Onunla aynı şartlarda yaşamadım,onun gibi engellerim olmadı ama bana sanki yaşamışcasına hissettim bu beni ona bağlayan en önmeli özelliği.