Üç rozet

Üç Rozet

Hangimiz süper kahraman filmlerini izleyip onların süper güçlerini kıskanmadı? Hangimiz o özelliklere sahip olmak istemedik ki? Size böyle bir güç sunulsa hangi süper güce sahip olmak isterdiniz? Eminim ki çoğu kafadan ilk “uçma” çıktı, peki bu güç size yararlı mı? Yani sadece uçabilmek biraz boş geliyor, uçaklar var sonuçta. Şahsen ben bu soruyu çok düşünmüştüm zamanında, bize bir süper güç seçmede limit konu olmadığına göre neden istediğim anda istediğim dileği gerçekleştirebilecek bir varlık çağır mıyım ki? Bunun hakkında niye düşünmüştüm bilmiyorum, sonuçta böyle bir soru sorulunca cevabıma göre bir güç kazanmadım. Peki, ya böyle bir şey olsaydı? Paralel dünyaya hoş geldin, 3 rozet kuralı ve süper güçler dünyanızdan tek farklı şey. Üç rozet kuralı ne diye sorarsınız hızlı bir özet geçiyim. Detaylarını zaten okudukça anlayacaksınız. Üç rozet kuralında insanlar üçe ayrılır; dışlananlar, normaller ve tanımsızlar. Dışlananlar çoğunlukla hayatlarında yanlış kararlar alıp, işsiz kalanlar, hırsızlar, evsizler ve benzeri şekillere düşenler olur. Bu arada söylemeden olmaz, rozetlerin rollere göre renkleri vardır. Dışlananların rengi kırmızı ve turuncu aralığında olur, düzeltilebilirliğe göre en iyi durumda olan turuncu, en kötüsü de kırmızıdır. Normallerin ki sarının tonlarında olur ve son olarak tanımsızların rengi mavi ve mor tonları aralığında olur, nedeni bilinmez. O zaman özetimize devam edelim, normaller doğru yolda gidenlerdir iş sahipleridir, ancak rozetlerinin her an dışlananlara dönebilme olasılığını her gün onlara hatırlatılır, dikkatli olmak zorundalardır. Benim rozetim normaller rolüne sahip. Son olarak tanımsızlar Rozeti ismi gibi tanımsızdır, tek bilinen şey insanların rozetlerini bir tek onlar ölmeden çıkartabilir. Evet tekrardan unuttuğun bir bilgi, rozetlerimiz doğarken bize takılı gelir ve her zaman sarıdan başlar ve hiç kimse onları çıkartamaz, tanımsızlar hariç. Dünyada 10.000’den az tanımsız olduğu düşünülmektedir, haklarında bir veri olmadığı için ne manası olduğu bilinmez. Madem özet özetimi geçtim, neden hemen başlamıyoruz?

Günlerden pazar, son kalan ödevlerimi bitirip dinlenmek üzere yatağıma geçtim. Telefonumdan haberlere baktım, hâlâ hapisten kaçan dışlanan bulunamamıştı. Belki de ölmüştü, süper ölmüşlerin çoğu sonuçta ölümden kurtarmıyor. Haberler devam etti, hepsi tipik, konu bulunamayınca yayınlanan türlerdendi, ama izlemesi keyifliydim o yüzden izlemeyi bırakmadım. Eğer bıraksaydım arkadaşımın evden kaçtığı haberini görmezdim. Normalde arkadaşımın böyle bir şey yapmayacağımı biliyordum, o zaman neden normal rolündeki arkadaşım bana söylemeden böyle bir şey yapar ki? Bu işte bir terslik var diye söylendim ve o an aklıma geldi, eski erkek arkadaşı. Onlar çıkmaya başladığı zaman rozeti turuncu olmuştu ve buna dayanamayıp onu terk etmişti, en azından bana söylediği şey buydu. Ya kaçmak yerine kaçırıldıysa? O manyaktan her şey beklenir, sonuçta bu ilk seferi olmayacaktı. Ailesini haberdar etmek için aradım, ancak telefonuma cevap veren olmadı. Endişelenmedim değil. Ayağa kalktım ve üzerime uzun montumu giyip ayakkabılarımı giymeye antreye gittim. Tam bağcıklarımı bağlarken telefonumun çaldığını fark ettim, arayan numara belirsizdi. Spam olduğunu düşünüp kapattım. Tekrar aradı ve meraklanıp açtım. “Beyaz ayakkabı daha çok yakışırdı.” Ne demek istediğini anlamadım, sesi tanıdık geliyordu ancak kim olduğunu çıkaramıyordum. “Beni izleyen kişinin bu kadar zevksiz olmasını beklemezdim.” dedim ve telefonu yüzüne kapattım. Telefonu kapattığım gibi tekrar bir bilinmedik numara aradı, bu sefer farklı bir numaraydı o yüzden açtım. “Hemen evini terk et ve yolun aşağısındaki kahve dükkanına gel, anlatacak zaman yok.” Bunu dedikten sonra telefonu yüzüme kapattı, karma bu olsa gerek. Neyse, alay edecek zaman yok. Tabii güvenme gerekçemde yok ama yolun sonunda önümde yok. Evden dışarı çıktım ve kapıyı kitledim, belki o zevksiz sapık da içerdedir. Şansıma asansör katımdaydı, hızlıca binadan çıktım. İçimde garip bir his vardı. Paranoyak gibiydim, etrafa deli gibi bakıyordum. Kahve dükkanına ulaştığımda Bir kadın şapkasının altından bana bakıyordu, içeri gelmem için işaret verdi, aramada ki sesin sahibi olsa gerek diyelekten içeri girdim. Kahve dükkanı normal halindeydi, her zaman ki gibi o hafif uğultu, kahve kokusu ve iş başında garsonlar. Kadını takip ettim ve onla birlikte bir masaya oturdum. Şapkasını çıkardı ve bana rozetini gösterdi, sarıydı. “Anlatacak çok zamanım yok, ancak beni bölmezsen yetebilir süremiz.” deyip garsona sipariş için işaret verdi. Garip olan garson gördüğü halde gelmek yerine gitti. Belki de menüyü getirecekti? Boş vakit harcıyordum düşüncelerim ile. Kafamı tamam şeklinde salladım ve ne olur ne olmaz diye telefonumdan ses kaydı olarak kaydetmeyi açtım. “Seni benden önce biri aradı değil mi? onu tanıyorum, o bir tanımsız. Bu arada ses kaydını kapat, telefonun dinlemede.” Dediklerinden sonra hafif korktum ve komutunu dinleyip ses kaydını kapattım. Arkadaşımın ailesini fark ettiğim bir bilgi üzerine bilgilendirecek olduğumu söyledim ve neden beni buraya çağırdığını sordum. Bunları dedikten sonra şapkasını geri taktı ve ayağa kalktı. “Beni bölmemen gerekiyordu, konu zaten arkadaşın ile ilgiliydi. Benim gücüm zihin okuma ve sana söylemem gereken tek bir şey var şu an, üçüncü Sokak 1975. cadde. Koş! sakın durma, o burada. Ne bekliyorsun? Harekete geç!” Hemen ayağa fırladım ve garsonlardan birinin bana doğru geldiğini fark ettim. Koşarak dışarı çıktım ve koşmaya devam ettim, ta ki nefesim kesilene kadar. Varlığımı çağırdım ancak gün içerisinde sadece üç kere çağırabildiğim için biraz gereksiz olduğunu düşündüm. Arkadaşıma ışınlanmayı isteyebileceğimi fark ettim ama konumunu bilmediğimi hatırladım. “Üçüncü Sokak 1975. cadde.” Hayır! Sesli düşündüm, hâlâ bu yaratıcı ayarlayamadım. Etrafa bakındım, kadın neden buraya gelmemi istemişti anlayamamıştım. En azından sessizdi, biraz olayları düşünebilirdim. İlk olarak arkadaşım niye kaçırılsın ki? Ama evden kaçacak bire de değildi. Rozet. Tabii ya, rozet! Rozetleri satan tanımsızlar gittikçe artıyor, organ mafyasının yeni türü olsa gerek. Eğer rozet ise eski erkek arkadaşı olma ihtimali ortadan kalkıyor. O zaman kim kalıyor ki? Beni arayan zevksiz adam? Bir dakika, eğer renk değiştirip geri normale döndüyse değeri kalmaz ki rozetinin? O haberler gerçek miydi? Hemen kontrol etmem gerek. “Bu telefonu mu arıyorsun?” Zevksiz adamın sesi bu! Hemen arkamı döndüm ve elinde telefonumu tutan, saçı uzun, kapüşonlu bir adam bana gülümsüyordu. “Tuzağa mı düştüm?” diye sorup iç çekindim. “Göründüğünden daha zekisin.” Gerçekten de sinir bozucu bir adam. “Göründüğünden daha zevksizsin.” Bu lafımın üzerine “Kes sesini, ölümden hiç korkmaz mısın sen?” dedi. “Korkarım, ama korkunun ecele faydası yok.” Eğer onu bayarsam belki gider. “Biliyor musun? daha önemli dertlerim var, arkadaşımı kurtarmak gibi mesela.” Niyeyse bu lafımı duyduktan sonra gülmeye başladı ve telefonumu bana fırlattı, şansıma yakaladım. “Git aç o izlediğin haberleri, daha ne izlediğinin farkında değilsin.” Telefonumun kilidini açtım ve tam da düşündüğüm gibi, izlediğim haberlerin hepsi sahteydi. Şimdi nereye gidecektim? Arkadaşımın evi en güvenli yer olsa gerek. Varlığımı bir kere daha mı çağırsaydım? İlk önce bilgi alayım o zaman. “Şimdi ne olacak? Beni mi öldüreceksin?” Bu sözlerimin üstüne gülümsemesi büyüdü. “Rozetleri tanımsızlar niye çalar biliyor musun?” Hayır şeklinde kafa salladım. “Bildiğin üzere özel güçler ile doğmuyoruz, paralel dünyadaki biz, bizim yerimize seçiyor çocukken. Bazı çocuklar seçmeyip büyüklük yaptığını sanıyor ama bilmeden hayatımızı daha başlamadan bitiriyor. Rozetler özel güçlerin kaynağı, bu yüzden onları bir tek tanımsızlar çıkartabiliyor. Senin rozetin harika durumda, hem de güzel bir güçle beraber. Hiç mi aklına gelmedi rozetinin çoğu tanımsız tarafından istendiği?” bazen ne kadar aptal olduğumu düşünüp kendim ile alay ederdim, bu sefer edemedim. Hemen buradan gitmem gerekiyordu ancak arkadaşımın evi hariç gidecek bir yerim yoktu. Başka çare yok. “Ne düşünüyorsun? Sessiz bir şekilde bana bakman biraz korkutucu.” Sen,  ilgilendirmez dememek için kendimi tutuyordum resmen. Kafamı çevirdim ve arkamı döndüm, buradan kaçmak için tek fırsat bu olsa gerek. Varlığımı çağırdım ve fısıldayarak gitmek istediğim yeri söyledim. Saniyeler geçmeden arkadaşımın evine ışınlandım “Burada ne işin var!?” beni gören şaşkın arkadaşımın ilk cümlesiydi. Habersiz geldiğim için özür diledim ve başıma gelenleri anlattım. Arkadaşım korkmuş gözlerle beni dinledi, bir bildiği olsa gerek. “Hiç boşuna vakit kaybetme, polisi ara ve ses kaydını göster.” Bu cümlesinden hemen sonra kafasına bir mermi ateş edildi. Camdan giren mermi kafasını delerek geçip duvara saplandı. Tek arkadaşımı böyle kaybetmeyi beklemiyordum açıkçası. Oradan kaçmak istiyordum ancak dona kalmıştım, neden bir insan böyle bir şey yapar ki? Kaçmak yerine bekledim, o katili parçalayacaktım. Sinirden deliye dönmüş bir durumdaydım. “Şaşırtıcı,  kaçmanı bekliyordum ne yalan söyleyeyim.” Bu ses, bu ses.. Şapkalı kadının sesi!? “Arkadaşımı sen mi öldürdün?” Ben bir aptalım, neden cevabı açık ve belli olan bu soruyu sordum ki? “Hayır, kardeşim öldürdü. Birazdan yeni kurbanı sen olacaksın ama.” Bir dakika, bir dakika.. Kardeşim dediği o zevksiz adam mı? Baştan beri kandırılıyormuşum. Yeni kurban olacakmışım? Çok beklersin. “Kimle konuşuyorsun aklında bilmiyorum ama vaktin kalmadı, bu akşam öleceksin.” Zihin okuyabildiğini unutmuştum. Bu akşam ölecek miyim? Hiç sanmam. Hâlâ bir hakkım var, karakola gidebilirim. “Bunu yapamazsın, tutuklanmak mı istiyorsun? Karakola ışınlanmak terörizm sayılır!” Hiç kulak asmadım ve varlığını çağırdım, tutuklanmak umurumda değildi. “Hapishaneden çıktığım an kendinize ölmüş bilin, karakol.” Karakol demem ile ışınlandım ve beni gören ilk polis beni kelepçeledi. Sorguya çekildim ancak bu şehirde tanımsız birinin olmadığını söylediler ve 21 yıl hapse çarptırıldım. İstediğim an güçlerim ile çıkabilirdim ancak biraz kafa dinlemeye karar verdim. Varlığımı eğitecek ve artık ona bir isim verecektim. Arkadaşımın intikamını ne olursa olsun o zevksiz adamdan ve şapkalı kadından alacaktım, şu anlık sadece kaderime razı geldim.

 

Bu hikâye burada biter. Paralel dünyadaki benim böyle hapse girmesini beklemezdim. Benim bir süper gücüm yok, olsaydı acaba nasıl bir hayat yaşardım? Eğer bu yaşıma kadar özel bir gücüm olmadan gelebildiysem özel güçler gereksiz değil mi? Paralel dünyadaki ben gibi bir hayat yaşayıp, her saniye dikkatli olmak zorunda olmaktansa bu halim ile mutluyum. İntikamını alman dileğiyle, hoşça kal.

(Visited 51 times, 1 visits today)