Kısa zaman önce yaşanan Maraş depremi ülkede ve dünya çapında yediden yetmişe herkesi yaralarken aynı zamanda da bize büyük bir uyarıcı oldu. Deprem yaşandıktan sonraki süreçte fark edilecek çok net iki şey vardı: kurtarma ekiplerinin koordinasyonsuzluğu ve binaların ne kadar dayanıksız yapıldığı. İşin ironik tarafıysa bu iki şey aynı zamanda her hangi bir afetteki hayati meseleler olmasıydı. Bu faktörler yüzünden kurtarılabileceği hâlde vefat eden binlerce hatta yüz binlerce insan var ve bu depremde böyle sonuçlar aldıysak ‘Büyük İstanbul Depremi’ yaşanınca ne yapacağız gerçekten bilmiyorum. Çünkü Maraş ve çevresindeki illerin aksine İstanbul hem nüfus açısından hem de sanayi açısından gerçekten de ülkeyi ayakta tutan bir şehir.
Peki bu çapta büyük bir yıkımın önüne geçmek için ne yapılmalı. Öncelikle Maraş depreminin aksine bu sefer can kurtarma ekipleri koordine bir şekilde ve planlı çalışmalı ayrıca şu anın aksine gönderilen yardımlar gerçekten ihtiyacı olanların eline geçmeli ve deprem zede olacak vatandaşlarımıza çadır satılmamalı, sağlanmalı. Sonra depremde önce -yani şu anda- hazır vakit varken hangi binalar kaç şiddetinde depreme dayanıklı belirlenmeli ve bu verilere göre bir afet eylem planı çıkartılmalı ayrıca gelecekte yapılacak veya şu anda yapılmakta olan binalar sağlam yapılmalı. İnsanların hayatları bir ticaret aracı olarak değil korunması gereken bir sorumluluk olarak görülmeli.
Bu mesele -sağlam binalar yapmak- artık mesleki olmaktan çıkıp ahlaki bir boyut almıştır. Herhangi bir insanın böyle büyük muhtemel yıkıma sebep olma ihtimali aklına geldikçe uykusunun kaçması gerekir. İnsan olmak bunu gerektirir bence. Bir tutam gururu olan her hangi bir birey zaten bu çaplı bir sorumluluğa girmeyi kendine yakıştıramaz. Meslek konusunda eğitimli olmak veya olmamak ya da eğitimli ve okumuş bir birey olmakla alakası yok bu konunun. Bunun insan olmakla ve ahlak sahibi olmakla alakası var.
https://www.afad.gov.tr/depremin-buyuklugu-ve-siddeti-ayni-kavramlar-midir
https://www.youtube.com/watch?v=yMMnhRdzIqM