Cumhuriyetin 100. yılı. Gururlu, heyecanlı, mutlu ve mutsuzum. Bir asırdır Anadolu topraklarını himayesi altına almış cumhuriyet her Türk’ün içinde yatan özgürlük ve bağımsızlığın kanıtıdır. Evini, malını, oğlunu ve canını feda eden ama bir karış toprağını kimseye yedirtmeyen Türk insanı ve Türk insanını Türk insanı yapan Atatürk… Sahip olduğumuz değerler ve damarlarımızda akan asil kan hepsi bana 29 Ekim 1923’ü hatırlatıyor.
Yapılan savaş, yapılan antlaşma, vazgeçmeyi bilmeyen irade ve farkındalık. Atatürk farkındaydı sadece ileri görüşlü olduğu için değil. Yaşadığı toprağa, içtiği suya ve Türk insanıma bakmıştı ve anlamıştı. Bu millet özgürlük yoksa yoktu ve yapardı, bu millet bu toprak için her şeyi yapardı. İşte o zaman Atatürk’ün vazgeçmek için hiçbir sebebi kalmamıştı. Türk insanının ihtiyacı olan sadece küçük bir umut ışığıydı Atatürk ise mavi kararlı bakışlarıyla umudun kendisi olmuştu bizim içim.
Düşünüyorum da Atatürk hiç yoruldum dememiştir bu vatan için mücadele ederken. İçinde saklamaya çalıştığı yüreği ve durmayan aklı izin vermemiştir. Vücudu yatakta yatarken aklının hala çalışma masasının üzerinde duran planlarında ve yüreğinin Türk insanında olması bizi zafere taşıyan özdür.
100. yıl bizim çok değerli evet ama neden sadece 100. yılda bu yazıyı yazıyorum. Bizi zafere taşıyan kalbi, aklı, özü, kanı neden sadece 100. Yılda hatırlıyorum, hatırlıyoruz. Bu vatan bizim özgürlüğümüz ama biz bu vatanda özgür müyüz?
100. yıl böyle olmamalıydı. Atam Anıtkabir’den ülkesinden kaçmak için uğraşan öğrencileri, doktorları, mühendisleri görse buna cumhuriyetin 100. yılı der miydi?
Mutsuzum çünkü utanıyorum, çünkü ülkemin insanının damarlarında akan asil kan kıskançlık, cahillik, öfke, nefret ve daha niceleriyle pıhtılaşmak üzere. 1923’te bağımsızlığını ve gücünü kanıtlamaya çalışan Türk insanım artık küçük ekranlarda kendi yalanlarını kanıtlamaya çalışıyor. Atam zamanında fabrika açan Türk insanım bugün ithalatta ilk onda. Kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren ilk ülke olan canım ülkem artık ülkeyi başarıya taşıyan kadınları giydiği kıyafetle yargılamakta.
Türk insanım artık sadece inanmak isteğine inanmakta. Gerçek, bir tiyatro sahnesinde sergilenirken biz seyircilerin önüne örttüğü perde açılmak için mücadele veriyor ama bazıları ısrarla tutuyor o perdeyi. Ama durum o kadar vahim ki görüyoruz perdeler ardında bile olsa görüyoruz. Ülkem, Atatürk’ümün emaneti tükenmiş, bitkin ve yorgun.
Ben kutlayamıyorum umarım bir gün ama bugün değiş 100. yıl ve Türk insanım çok daha özgür bir kutlama hak ediyor. Perdelerin açıldığı ve izleyenin alkışladığı bir kutlama…