Güneş kendini beyaz bulutların arasından göstermeye başlamışken ben yeni görev yerim olan Tunus’da yer alan altın renkli yer Sahra Çölü’ne gitmek için valizlerimi topluyordum. En sonunda her şeyimi toplayıp yola koyuldum. Uçağın saatine yetişmem lazımdı bu yüzden gaza sert bir şekilde basmaya başladım. Ben hız yaptıkça etrafımdaki nesneleri net bir şekilde görememeye başlamıştım bundan dolayı biraz da olsa yavaşladım. Uçağın kalkmasına yarım saat kala havaalanına varmıştım.Tez bir şekilde işlemleri hallettikten sonra uçağın saatini beklemeye başladım. Artık kalkış vakti gelmişti, uçağın olduğu yere yürümeye başladım. Uçak kalkarken ben de aynı zamanda kafamdaki soruların cevaplarını arıyordum. Acaba kalacağım yer nasıldı, ya da keşfedilecek yerleri ürkütücü müydü? Bu soruların cevaplarını bulmak için bir an önce oraya varmak istiyordum. Tunus’ a geldiğimde tabi ki çölün her tarafını gezemeyeceğimin ve küçücük bir kısmını anca gözlemleyebileceğimin farkındaydım. Sonunda varmıştım büyük çöle, artık koca bir çölün ortasında tek başımaydım. Ortalıktan bulduğum çalı çırpıyla başımı sokacak bir yer yapmaya çalıştım, geceyi büyük ihtimal burada geçirecektim. Aslında içimde ufak da olsa bir korku ve tedirginlik vardı. Daha önceki görev yerlerim böyle ıssız ve kimsenin olmadığı yerler değildi. Aslında tam olarak çölün ortasında kalakalmıştım. Sonunda karanlık ortalığı kaplamıştı ve yıldızlar kendilerini göstermeye başlamıştı. Çok geçmeden ben de uyumam gerektiğine karar kılmıştım çünkü büyük ihtimalle yarın benim için çok yorucu ve enteresan bir gün olarak geçecekti. Refleks olarak sabahın ilk ışıklarında uyanmıştım. Fakat gözlerimi açtığımda gördüklerime inanamamıştım. Çünkü gözlerimi açtığımda kafamın tam yanında duran akrebi görmemle yattığım yerden sıçramam bir olmuştu. Gerçekten çok korkunç görünüyordu. Yoğun gezi planım yetmezmiş gibi bir de başımın çaresine bakabileceğim başka güvenli yer bulmak gibi bir sıkıntım belirmişti. Eşyalarımı tez bir şekilde topladıktan sonra kalacak bir yer bulmak için yürümeye koyuldum. Yaklaşık yarım saat sonra önümde bir mağara belirmişti. Mağaranın tepesinden durmadan sular akıyordu ve ben bu mağaraya girmek konusunda gerçekten çok kararsız kalmıştım, bir ayağım mağaranın içinde bir ayağım mağaranın dışında beklemekteydim. Çok geçmeden mağaranın içine girmiştim ama mağara çok karanlıktı, çantamdaki küçük boyutlu feneri çıkarttıktan sonra az da olsa etrafı rahat bir şekilde görebiliyordum. Mağaranın duvarlarının çıkıntıları çok etkileyici ve ilgi çekici görünüyordu. Ben bunları düşünürken bir yandan da görevim gereği kağıda not halinde geçiriyordum. Mağaranın sonuna gelmeyi üç saat kadar sonrasında başarabilmiştim. Çıktığım anda büyük bir kaktüs sürüsü beni karşılamıştı. Önümde çok güzel bir manzara duruyordu. O sırada yavaş yavaş göz kapaklarım açılmaya başlamıştı ve gördüklerimin sadece bir rüyadan ibaret olduğunu ayrıca çöldeki gezim için geziye henüz tamamen başlamadığımı anlamıştım.
TUNUS’TAKİ YENİ HAYATIMA DOĞRU
(Visited 63 times, 1 visits today)