Tüm Gücümüzle Savunmamız Gereken Ateş

Gecenin geç saatlerindeki sessiz, bomboş sokaklara canlılık katan tek şey evlerin içindeki ışıklar ve içerden gelen gürültülü sesleriydi. Evlerin hepsi içlerinden biri kadar sesli değildi tabii. Bahsettiğim o belirli ev ise Kâmil’in ebeveynleri ve ablası ile yaşadığı evdi ve şu an gencin neredeyse bütün akrabalarının davet edildiği, çok gürültülü, kendisinin hiç hoş bulmadığı büyük bir yeni yıl kutlaması gerçekleşiyordu.

Şuan salonun cam kenarında, önünde iki karış bir sehpa bulunan sandalyede oturupablasının kütüphanede ders çalışma davetini niye reddettiğini üçüncü kez sorguluyordu. Cevap çok basitti, herkesin çalışmamayı normal bulduğu bir geceyi rahatlamak için güzel bir bahane olarak görmüştü. Ama ablası evden çıktıktan çeyrek saat sonra da misafirler gelmişti –ona göre davetsiz olan misafirler-. Sakinleşmesi için biraz hava alması gerekiyordu sadece, onlar ailesiydi sonuçta. Sandalyeden kalkıp çıkış kapısına doğru yürürken bir konu hakkında kendi fikirlerini tartışandedesi ve amcaları salonun öbür ucundaki büyük yemek masasından okul çantasının mutfakta olduğunu bildirdi ‘’Kendileri beraber zaman geçirirken benimde böyle bir günde nasıl ders çalışmamı beklediklerine anlam veremiyorum. ‘’ diye düşündü ve onlara teşekkür edip çantasını almadan evden çıkış yaptı.

Yaklaşık on dakikadır yavaş bir ritimde yürüyordu ve daha az önce yeni bir sokağa sapmıştı. Buradaki evler abartılı bir şekilde süslenmemişti, hatta bütün ışıklar açık bile değildi. Sonunda rahat bir ortam bulduğuna sevinen Kâmil’in gözüne kapkaranlık olan bir apartman çarptı. Burada hiçbir ışık açık değildi ve oraya odaklandığı için istemsizcecaddenin karşı tarafına geçti. Geceyarısına çok yakın bir vakit olduğundan evi tanımlayamamıştı ve önünden geçerken burasının 50 yıldır kimsenin yaşamadığı ve yakın zamanda itfaiye binasına dönüşecek yer olduğu fark etti. Yürümekten dolayı uykusu açılınca canı sıkılan gencin kafasından içeri göz atmak geçti. ‘’En fazla ne olabilir ki?‘’ diye düşündü ve kapının ne kadar sağlam olup olmadığına bakacaktı ki neredeyse kendi boyutunun yarısı kadar bir delik olduğunu gördü ortasında. Bunu fark edince gözleri doğum günü hediyesi almış bir çocuğunki gibi parıldadı ardından hemen deliğe sığabilecek şekilde eğilip içeri geçti.

Giriş katının koridorundaydı, sol tarafında bulunan sıra sıra dizilmiş posta kutuları bulunmaktaydı ve kapakları yeni gibi sağlamdı, sadece üzerlerindeki paslardan ve bazılarının üstündeki birkaç tane çiziken ne kadar eski olduğu anlaşılabiliyordu, içerideki evin kapıları da böyleydi, uzun süredir kullanılmamış ama hala dayanıklı. Girebilecek yeri olmadığını anlayınca çıkışa doğru yol almaya koyulan Kâmil’in gözüne daha önce fark etmediği, kapısında ise neredeyse elinin dikey bir pozisyonda sığabileceği kadar boşluk olan asansör çarptı. Böyle eski bir evde asansörün muhtemelen orda bile olmadığını düşünüp hızlıca asansör boşluğuna bakmaya gitti ama içinde baktığında boşluktan daha kıymetli birşey görmüştü: Yerde olan bir mum. İlk başta buna anlam veremeyen genç şimdi burada onunla başka birisinin olabileceğini anlayınca korkmaya başlamıştı. ‘’Ama buraya nasıl girebilirki biri? Elim bile sığmıyor, aynı zamanda giren kişi çıkamazki bile.‘’ diye fısıldayarak mantıkla kendini rahatlattı ve kapıya yapışarak asansörün içindeki herşeyi görmeye çalıştı. Evet haklıydı, kimse yoktu. Belkide mumum yüksekte olmamasından ve binanın içine rüzgar girememesinden sönmediğini düşündü. Acaba onca zamandır sönmemiş ateşi kendisi söndürebilir mi diye yere yüz üstü yatıp muma doğru kuvvetlice üflemeye başladı.

Hafif kıpırtılar vardı, hatta ne zaman sönecek gibi olsa bir süre sonra daha güçlü bir şekilde yanıyordu. Pes etmiş olan oğlan böyle gereksiz birşeye zaman harcadığı için sinirliydi kendisine ve ne kadar zaman kaybettiğini görmek için dijital saatine baktı. Yeni yıla girmelerine saniyeler kalmıştı. Neyse, o kadar gürültünün içinde olmaktan iyidir, diyerek kendini yatıştırmaya çalıştı.Yerden kalkınca üstünü silkitti ve bu sefer gerçekten çıkış yapmak için kapıya doğru yürüdü. Genç, kapıdan geçmek için eğilecek iken yelkovan ve akrebin beraber 12’de buluşması ile birlikte mum da birden sönüvermişti.

Yılın ilk günüydü ve Kâmil sabah 7’de kalkmış, dershaneye gitmek için üstünü giyiniyordu. Odasındaki işi bittikten sonra acıktığını hissetti, bu sebeble çantasını alıp mutfağa giriş yaptı. Kendine tost hazırlarken amcalarının akşamı burada geçirdiklerini anladı çünkü üstlerinde babasının pijamaları vardı ve sanırım yeni bir konu hakkında konuşmaya başlamışlardı çünkü daha sakindiler. Tostun pişmesini beklerken yemek masasına ,amcalarının oturduğu yer, geçti ve telefona bakmaya başlayınca yılın ilk günü olduğundan, gideceği dershanenin açılma zamanının bir saat ertelendiğini öğrendi.

Tostunu beklerken amcalarının konuşmasını dinlemeye karar veren genç, amcalarının sakin olmasından daha garip birşey fark etmişti. Normalde konuşurken birisi düşüncesini söyledikten sonra kendi düşüncelerini ortaya atıp bakış açılarını tartışırlardı amaşuan tek yaptıkları birisi konuşmasını bitirmeden bile kafalarını aşağı yukarı doğru sallamak ve biraz değişiklik olsun diye dedikleri şeyin aynısının farklı bir biçimde söylemekti. Bu sohbetin amacını çözememiş olan oğlan, tostunu alıp geriye kalan zamanını dışarıda geçirmeye karar verdi.

Nereye gideceğini bilemediği için dershaneye giden otobüs durağının yolunu tuttu, oraya vardığında ise muhtemelen uzun süredir orada bulunan dershaneden arkadaşlarını görüyordu: Birisi yaşlı bir kadının omzunda uyuya kalmış, öbürü ise kendi kelimelerinde ‘’gözlerini dinlendiyordu ‘’. Kâmil bankın üstüne oturup daha uykuya dalmamış olanı dürttü ve niye uyku moduna geçecek kadar erken geldiklerini sordu. Kendine daha gelememiş olan çocuk ise: Ne demek erken gelmesi? Annem bana bahane uydurmamamı ve gitmemi söyledi, dedi. Bu cevap karşısında çok şaşıran Kâmil neden ona telefonundan gerçekten geç çıkabilceğinin kanıtını göstermediğini sordu ve arkadaşı da annesinin birşey bildiğini düşünerek onu sorgulamanın aklına bile gelmediğini belirtti ve böyle saçma sorular sormamasını rica etti.

Otobüsün içinde olan Kâmil cama dönük bir şekilde nasıl onun sorduğu şeylerin saçma olduğunu düşünmeye çalışıyordu. ‘’Haklı durumda iken kendi kendini haksız duruma getiren kişi saçmadır. Kendisi için düşünemiyor muydu? Normalde hiç böyle değildi, böyle biriyle de arkadaş olmazdım zaten!‘’ diyerek, şimdi otobüsün arkasında bulunan tanıdığına kendi içinden kızdı.

Günün ve derslerin ne kadar hızlı (ve özellikle sıkıcı) geçtiğini anlayamamıştı, amcalarında gözlemlediği gibi öğrencilerin tek yaptığı şey kafalarını sağlayarak onay vermekti. Sınıfın haylazları hiç dersi aksatmıyordu, arkada oturan kızlar gizlice makyaj yapmıyordu, hepsinin gözlerinden orada olmadıkları anlaşılıyordu, arkadaşlarını tanıyamıyordu Kâmil. Ateş tamamen sönmüştü demek ki.

Candle Throw: What Is It and Why Is It Important? | Homesick

(Visited 13 times, 1 visits today)