TOPLUMUN GÖZÜNDEN ‘CİNSİYET’

Toplumsal cinsiyet ve biyolojik cinsiyet ne demektir? Aralarındaki farklar nelerdir? Biyolojik cinsiyet, bireylerin genetik yapısını açıklayan evrensel bir kavramdır. Örneğin XY kromozomlarına sahip bir birey erkek cinsiyetindedir. Toplumsal cinsiyet ise toplum tarafından kadınlara ve erkeklere atfedilen görev ve davranışlara dair beklentiler ve inançlardır. Bu beklentiler zamanla değişebilir. Örneğin kadınlar narin ve kırılgandır; erkekler ise hiçbir şeyden etkilenmez, güçlüdür. Peki bu kalıplar iletişim dünyasına nasıl yansır? Bu kalıp yargılar karakter, fiziksel özellikler, roller ve meslekler olarak 4 ana dalda incelenebilir. Bu blogda toplumsal cinsiyet rollerinden bahsetmek istiyorum. Kalıp yargılar iletişime 3 ana başlıkta yansır.

1-Konumlandırma: Toplumsal olarak çocukların bakımıyla sorumlu olan kadınların bebek bakım ürünleriyle; kamusal alanda daha aktif konumlanan erkekler ise araba gibi araçlarla ilişkilendirilirler. Hedef kitlesini belirlemeye çalışan pazarlama ekipleri bu eşleşmeleri takip eder. Bu eşleşmeler yüzünden kadınlar; evde temizlik yapma, bebeğinin altını değiştirme gibi görevlerle annelik rolüyle tasvir edilir. Erkeklerse evi geçindiren, yöneten ve karar veren bireyler olarak konumlandırılır. Bunu, televizyonda sıkça gördüğümüz bir örnekle açıklayalım: Dizilerde kadınların sürekli kocasını kıskanıp ortalığı karıştırdığı; erkeğinse asil bir şekilde sorunları çözüp kadını küçük düşürdüğü sahnelerin olması, özellikle çocukların daha küçük yaştan bu cinsiyet kalıplarını benimsemesine yol açar.

2-Görsel dünya: Görsel iletişim materyallerinde sıkça yapılan tekniklerden biri olan görüntüde açının değişmesi ya da kostümlerin konseptinin farklılığı toplumsal cinsiyet kalıplarının bunlardan etkilenerek yeni bir boyut kazanmasına sebep olur. Diğer bir sorun ise bireylerin cinsel obje olarak gösterilmesidir. Bu yaklaşım, bireylerin ideal bir fiziğe sahip olduklarında istediklerine ulaşabilme alt mesajını vermektedir.

3-Dil ve üslup: Dil kullanımı toplumda hassasiyet isteyen dikkate değer alanlardan biridir. Dil, düşünme biçiminin bir kanıtıdır ve özellikle bilinçaltına yerleşmiş cinsiyet ayrımcılığının ilk olarak dışa vurulduğu alandır. Cinsiyet belirlenimlerinin kullanılmadığı bir dil olmasına rağmen, Türkçe sosyolojik olarak eril toplumun taraflı bakış açısıyla dil kullanımı sorunu yaratmaktadır. Bu kullanımlardan sadece birkaçı: bilim adamı, adamakıllı, kızlık soyadı gibi asimetrik ifadeler. Bunların yanı sıra erkeğin norm olduğu durumlarda kullanılan ‘kadın şoförler’ hep bir alay konusu, yüz kızartacak derecede fazla olan aşağılayıcı ifadelerden bahsetmek bile istemiyorum… Bunun yanında dile yerleşmiş olan ve çoğu zaman neden ayrımcı olduğu bile zor anlaşılan deyimlerden de birkaç örnek vereyim: ‘’Karı gibi konuşma!’’, ’’Saçı uzun aklı kısa‘’, ‘’Eksik etek‘’, “Kızını dövmeyen dizini döver.” , “Elinin hamuruyla erkek işine karışma.”  ve dahası…

Sizin de anladığınız üzere yaptığım araştırmalar ve edindiğim tecrübeler sonucunda toplumsal cinsiyet rollerinin eşitsizliğe neden olduğunu düşünüyorum ve umuyorum ki bir gün herkes toplumsal cinsiyet rollerinin yarattığı eşitsizliğe göz yummayıp sesini çıkaracak, en nihayetinde dünya daha adaletli bir yer haline gelecek.

 

(Visited 40 times, 1 visits today)