Toplumsal cinsiyet rolleri, önemli olsa bile bence fazla abartılmakta. Kabaca bakacak olursak toplumun düzeni ve refahı için mantıklı bir bakış açısı gibi gelebilir, fakat derinlere inersek bu fikrin aslında hatalı olduğunu rahat bir şekilde görebiliriz. En basitinden örnek verecek olursak; toplumumuzun cinsiyetçi bakış açısı. Hem erkeklerin, hem kadınların üstünde çok büyük ve ağır bir baskı var. Dilerseniz gelin, kadınların günlük hayatında çokça maruz kaldığı cinsiyetçi yorumları gözden geçirelim…
Kadınlar, tarih öncesinden ta günümüze kadar, doğduklarından beri baskı altında yaşamaya ve kısıtlanmaya mahkum edilmiş canlılardır. Hep bir küçümsenme, azımsanma, ve (çoğunlukla) erkekler tarafından hor görülme ağırlığı altında her gün aynı duyguları yaşamak nasıldır hayal edebiliyor musunuz? Türk toplumunun uzunca bir zamandır süregelen bakış açısı da üzülerek söylüyorum ki hiç yardımcı olmuyor. Herhangi bir kadının yönetici olması, veya uzman olduğu alanda erkeklerden daha üst bir konuma gelmesi maalesef ki çok zor. ”Kadın” şoför diye de bir algı var mesela. Kadın sürücülerin çok acemi olduğu ve nasıl araba kullanılacağını iyi bilmedikleri için trafikte “erkek” şoförleri sık sık zor duruma soktuğu düşünülür. Asıl konumuza dönecek olursak, hala günümüzde sadece kadın olduğu için öldürülen, alıkonulan, günlerce dövülen, eğitim hakkı elinden alınan kadınlarımız var. Bulunduğumuz 2021 yılında 289 kadın katledildi. Ve bu sayının onlarcası kadın hala şiddet görmekte Ve elimiz kolumuz bağlı oturmasak da, her yere erişememek ve yarıda kalmış hayatları kurtaramamak çok üzücü. Öyleyse bu konuyu ünlü İngiliz yazar Rebecca West’in bir sözüyle noktalayalım. “Ben hiçbir zaman feministin ne olduğunu anlamadım. Ancak şunu biliyorum ki beni bir kapı paspasından ayıran duygularımı ve fikirlerimi söylediğimde insanlar bana feminist dediler.”
Gelelim erkeklere. Kadınların erkeklere nazaran daha fazla cinsiyet ayrımcılığa uğramaları, erkeklerin üstündeki psikolojik baskıyı görmezden gelebilecek olmamız anlamına tabii ki gelmiyor. Çocukluktan beri etrafında dolanan pohpohlayıcı ebeveynler, yetiştirilme biçimleri, hep duygularını ve fikirlerini bastırmaya yönelik hareketler de erkekler için büyük bir psikolojik baskı aslında. Mesela günümüzde hala erkeklerin ağlaması zayıflık olarak görülmekte. Oysa ki hiçbir insan içgüdüsel duyguları sebebi ile etiketlenmemeli. Ataerkil bir toplumda yaşadığımız için, kelimenin tam anlamıyla sınırlanmasa da, yine aile tarafından manipüle edilerek bambaşka fikirlere, bambaşka isteklere yönlendiriliyor çoğu erkek. Asıl karakter içeride bir yerde kendini duyurmaya çalışıyor, ama bu baskıdan oluşan duvar o kadar kalın ki, özgün karakterden geriye cılız bir ışık kalıyor. Geriye, tamamen bulunduğu toplum tarafından asimile edilmiş, kendi fikirlerine sahip olmayan biri kalıyor.
Ve meslekler… Meslekleri o kadar seksist kalıplara sığdırmışız ki, 21. Yüzyılda çağdaş bir toplumda yaşamamıza rağmen hala mesleklerin cinsiyeti olmayacağı garipsenmekte. Erkek kuaför, kadın şoför, erkek hemşire, kadın doktor…derken bu liste böyle uzar gider. Ne yazık ki bu düşünceden sıyrılmanın epey zaman alacağını düşünüyorum. Çünkü maalesef ülkemizde mantıklı düşünmekten çok, daha köklü ve eskilerden gelen fikirlere tutunmuş insan sayısı oldukça fazla.
Yani fikirlerimi özetleyecek olursak; toplumdaki iletişim modeli, cinsiyet rollerinin yerine bireyleri kalıplaştırmadan, cinsiyet fark etmeksizin, insan insana iletişim olmalıdır.