Toplum,içinde barındırdığı bireylerin birbirine olan desteğiyle bir araya toplanmış insan gruplarına denmektedir.Burdaki asıl ana konu,bireylerin birbirlerini olduğu gibi kabul edip sorunsuz bir şekilde hayatlarına bakmaktır.Kendi farklılıklarımızla;gözümüzle,saçımızl,ten regimizle,boyumuzla.Toplumu toplum yapan farklılıklardır,farklı düşüncelerdir.İnsanlığın başlangıcındaki toplumlar iletişimi hayatta kalmayı çalışarak günümüzdeki iletişime kıyasla binevi atlamıştır.Fakat insanoğlu yaşamanın sadece hayatta kalmak olmadığını anladıktan sonra,asıl toplumdaki “el alem ne der” kavramının günümüzde kullanılma sebebi doğmuştur.Dedikodu
Kendi basit mahallemizin kendi basit sokağında,kendi halinde yaşayan yaşlı bir teyzenin;aynı şekilde kendinin tıpatıp aynısı olan başka bir yaşlı kadına bizim ne giydiğimizi konuşmaları veya ne yaptığımızı konuşmaları aslında egomuzu tatmin etmek için çok uygundur.Lakin birçok insan bundan fazlasıyla rahatsız olmakta ve hatta sırf bu durum yaşanmaması için yüzünü hatta isimlerini bile bilmediği yaşlı insanların onu yargılamaması için onların eski kafalarına uygun şekilde hayatını sürdüryor.Bu tür davranışları yani,hayatını tanımadığı bir insanın yargılamasına göre şekillendirmek,daha çok ülkemizin doğu bölgelerinde yaygındır.Bunun nedeninin çoğunlukla erkeklerin kadınlara olan baskısından kaynaklandığını düşünüyorum.Ülkemizin doğu bölgelerinde ne yazık ki eşitlik hala söz konusu değildir.Bundan dolayı örnek olarak evin reisi kızlarına “parası bol olanla evlen millet ağzını açmasın” gibi lafları kullanmakta.El alem’in ne dediği o kadar fazla umursanıyor ki neredeyse kendi evlatlarının veya karşı tarafın yani aslında bütün ömürlerinin beraber geçirecek olan insanlara sormaya akıl bile edemiyorlar.Sırf insanlar komşularının,akrabalarının veya arkadaşlarının ağzında kötü bir yerde durmamak için kendi ayarlarıyla oynuyor.Tarih öncesi devirlerden beri her milletin,kabilenin ve mahallelinin ağzında yer edinen dedikodu,iletişimin ana ahatlarından biri olmakla beraber aslında belirli yaşlarda yapacağımız hareketleride kendi elleri altına almaktadır.Kişisel olarak ben hiçbir zaman mahalle ortamında büyümedim bu yüzden tam olarak “El alem” nedir bilmiyorum.Fakat birçok yakın arkadaşımın yanımda sırf akrabalarının olduğu bir ortamda etek giymediği için attığı terlere kendim şahit oldum.Açıkçası bu tür insanları sadece negatif ve saldırgan bir şekilde yargılamayı doğru bulmuyorum.Kimse hiç bir kimseyi oolduğu cinsiyete göre kalıplara sokmamalı veya yaptığı davranışlarına göre;oturuşuna,konuşmasına,yürüyüşüne…Bu etmenler bir insanın kendi duygularıyla olup bu davranışlarına kimseye ve kimseler yüzünden değiştirilmeye mahkum bıraklımaz.Birçok aile üyesi bu tür eleştirileri kendi kafalarında karşı tarafın iyiliğini düşünüyorum niyetiyle yapar.Lakin asıl olan olay onlar karşı tarafın yaşındayken onların toplum baskısı dolayısıyla yapamadığı veya görünemediği şekilde göründüklerinden dolayı özgüvensizliklerine yenik düşüp,onlara bunları yapmalarına izin tanımayan baskıcı dış taraf rolünü üstleniyolar.Bu “El alem” ne der korkusunu kimse yenemez ise bu bir döngü haline geçiyor ve nesilden nesile aynen bir virüs gibi yayılmaya devam ediyor.
Sonuç olarak,insanların bizim hakkımızda yaptığı yerli yersiz eleştirmeler,aslında onların ne kadar bizim gibi olamadıklarının kanıtıdır.İnsan ne zaman kendi özgüvensizliklerini yenmeye başlar,o zaman diğer insanlarıda kendisi gibi kusurlarıyla kabul eder.