Toplum ve Sanat

E.G Benite: ”Sanat; ne bir oyun ne de bir eğlencedir, o ancak ruhun dışarıya vurarak, kendisini göstermesi ihtiyacıdır” der. Varoluşundan bu yana insanoğlu sanatı kullanarak ruhunu yansıtmıştır. Edward Munch yaptığı çığlık tablosuyla ağır melankoli ve ölüm konularını işlemiştir. Ablası Sophie’nin ölümünün kendisinde bıraktığı izler hüznün  ve ölümün eserini yaratmasını sağlamıştır. Ruhunu topluma yansıtmak  aynı zamanda da sanata dökmek kolay bir iş değildir. Peki o zaman sanat toplum için mi var olmuş yoksa sanat sadece sanat için midir?

Son zamanlarda pek değer verilmese de ihtiyaçlardan doğan bir kavramdır sanat. İnsanların duygularını başkalarıyla paylaşması üzerine kurulmuş bir kavramdır. Kişinin kendini topluma yansıtmasıdır. Soyut tüm kavramların, kafamızda oluşturduğumuz fikirler ve ruhumuzla eşleştirdiğimiz , tümüyle bize ait olan bir eserdir. Eski çağda insanlar mağaralara ve çeşitli yerlere kendilerinden bir iz bırakmış ve yıllar sonra  bu eserler insanlar tarafından bulunmuştur. Peki geçmişte yaşayan insanoğlu bu eserleri neden yapmıştır? Bana kalırsa geçmişte yapılan ve günümüzde hala bulunmaya devam eden bu eserler toplum için yapıldı. Çünkü  eski yapıtlar üzerinde çalışan arkeologlar yapılan eserlerin geçmişte yaşayan toplum hayatını yansıttığını düşünmektedirler. Üstelik yapılan bazı eserlerden toplumun ekonomik durumu yerleşkesi vb. durumlar anlaşıldığından kolaylıkla yapılan yapıtların toplum için yapıldığını söyleyebiliriz. Sanatın özünü sanatçının ruhu ve toplumla ilişkileri belirler. Üstelik insanın kendi benliğini oluşturmasındaki en büyük etken toplumdur. Toplum olmazsa sanat olmaz çünkü sanatı da sanatçıyı da yaratan toplumun kendisidir. Eğer sanat sadece kendisi için olsaydı toplum tarafından nasıl değer kazanacaktı? Sanatçı eserini  topluma kabul ettirebilirse kendi eseri ancak gerçekten sanat eseri olabilir.

 

Sanatın sanat için olduğunu düşünenler öncellikle şunu düşünür. Sanat toplum algısına göre değil bireyin kendi estetik kaygısına göre olmalı diyorlar. Fakat herkese kendini kanıtlayan gerçek bir eser ancak ruhun ve güruhun iç sesi ile oluşur.Çünkü sanat tek başına bir olgu değildir. Seneca’nın dediği gibi ”Sanatın gerçekçi ve yararlı olabilmesi için, uhrevi, milli, dini ve ahlaki özellikler taşıması gerekir”. Bir dansçı olduğunuzu hayal edin. Gösteriniz için günlerce, aylarca çalışıyorsunuz ve  gösterim günü geliyor. Hiç kimsenin gösterinizi izlemeye gelmediğini düşünün. O zaman ne anlamı kalır ki dans etmenin? Kendinizi başka insanlara yansıtamadıktan sonra yaptığınız işin anlamı yoktur. Sonuçta seyircisiz bir tiyatro okuyucusu olmayan bir şiir düşünülemez. Toplum sanatı benimsemediği sürece sanat önemli olmaz fakat sırf toplum beğenisi ve ilgisi için yapılan sanat gerçek sanat değildir. Kişi kedinden bir şey katarsa ancak gerçekten bize hitap eder ve toplum ruhunda birlik oluşur.” Dünyada insandan başka, insana görev gayesinden başka hiç bir şey yoktur. Ağaçlar en güzel meyvelerini insanlar yesin diye verir. Hay­vanların kimi etimizi yesinler, kimi derimizi, yünümüzü giysinler diye yaşarlar… Yani her şey, insanlara faydalı olmak içindir… Bu itibarla sanat var olabilmek için insanlara faydalı olmak zorundadır. Bu işi en kestirme yoldan en faydalı biçimde yapan, gerçek olarak, en büyük sanatçıdır”. Bekir Sıtkı Kunt’un bu sözleri sanatın topluma faydalı olmak için var olduğunu söyler niteliktedir.

Sonuç olarak sanat ancak toplum tarafından beslenilirse büyüyebilen bir kavram olabilir .Bu olguyu anlamlı kılan şey duygular ve toplumun birleştiği tek ruh. Bu yüzden toplum olmadan sanat düşünülemez. Çünkü sanata anlam veren tek şey toplumun kendisinde saklıdır.

 

Kaynakça:https://www.turkedebiyati.org/toplum-icin-sanat/

 

 

(Visited 501 times, 1 visits today)