“Anne, ben çıkıyorum rokete binince seni ararım.” “Tamam yavrum, al sana kek yaptım yolda yersin.” Hayattan bezmiş kabı aldım ve kapıyı kapattım. Yeni aldığım beyin çipi 5.6 ile taksi çağıracaktım ki arkamda öksüren bir adam duydum. “Bayım, size birkaç soru sorabilir miyim?” Hiç soru cevaplayacak bir konumda değildim ama nedense adama acıdım ve sorularını cevaplamayı kabul ettim. “İlk soru, 4. Dünya savaşının çok yakın bir zamanda başlayacağı düşünülüyor. Buna inanıyor musunuz?” “Evet.” “Önder Elon Musk’ın düşman devletler tarafından rüşvet aldığına dair bir takım söylentiler..” Adamın sözünü kabaca kestim ve “ Şu anda ben ve senin burada durmamızın bir tek nedeni var o da büyük lider Elon Musk. Böyle düşüncelerin insanların zihinlerinde yer alması bile beni oldukça şaşırtıyor.” “ Peki, görünüşe bakılırsa bu son soru. Kendinizi mutlu bir vatandaş sayar mısınız?” “ Yarın sayacağımı düşünüyorum.” “Neden bayım?” “Yarın hayalimdeki işin mülakatı var.” Adam hafifçe güldü, bana teşekkür etti ve yoluna koyuldu.
“Bip” Bip” gözlerimi yavaşça açtım, yataktan kalktım ve o da ne saat 9.47! Olamaz, görüşmem 10’da başlıyor! Dünkü roket seyahatinin verdiği sarsıntı yüzünden uyanamadığımı anladım ve çabucak üstümü giyindim. Eğer mülakata zamanında yetişmek istiyorsam akıllı davranmalıydım. O yüzden beş altı işi ayna anda yaptım. Dişimi fırçalarken üstümü giyiniyor, dosyalarımı hazırlıyor ve aynı anda taksi çağırıyordum. Müthiş bir çaba sonrası taksiye bindim. Zamana baktım ve saat 9.52’ydi. Derin bir iç çektim ve arkama yaslandım, görünüşe bakılırsa bu sefer paçayı yırtmıştım. Destinasyonuma vardım, ağzım açık kaldı. Gökdelen o kadar uzundu ki sonunu göreceğim diye az daha boynum hastanelik oluyordu. Gerekli işlemleri yapıp sınanacağım odanın kapısını çaldım. İçeri girdim, görevlileri beklemeye koyuldum. Yaklaşık 10 dakika sonra, bir terslik var mı diye bakmak için tam çıkacaktım ki şahit olduğum en siyah gözlere sahip olan bir adam kolumdan tuttu. Geç kaldığı için özür dileyip oturmamı istedi. “ Evet Zikri, dosyana baktım aradığımız her akademik özellik var.” Mutlu olduğumu anlayan adam kötü haberi tez verdi. “Lakin bu akademik özelliklere sahip olan bin bir galaksiden insan var.” “Söylemek istediğim şey şu, bu klasik soruyu sormaktan nefret ederim ama olmazsa olmaz bir soru.” “Herkesin arasından niye seni seçelim?” “ Çünkü bu galakside sadece bir tane Zikri Yiğit Karakaya var.” Bunu söyledikten sonra, sınıfta herkesin takıldığı soruyu çözmüşüm gibi güldüm. Adam cevabımdan pek hoşnut olmamıştı ama zamanı kısıtlıydı o yüzden bir sonraki soruya geçti. “Kendini 10 yıl içerisinde nerede görüyorsun?” “ Duvarında CEO yazan bir odada Hawaiian Kona kahvemi içerken.” “ Kendini en çok hangi ünlüye benzetiyorsun?” “Thomas Edison.” Adam duraksadı, ilk başta anlamış gibi yaptı ama sonra rol yapmayı bıraktı. “Thomas Edison, o kim?”
Artık gerçekten de duvarında CEO yazan bir odada oturuyorum. Lakin Hawaiian Kona kahvesi yerine kola içiyorum, zengin olsam bile bir kahveye o kadar para veremem. Yıl 2057, söz verdiğim süreden 3 yıl önce CEO oldum. Şu an para mutluluk satın almaz gibi bir şey dememi bekliyorsanız beklemeyin. Çünkü bir insan en fazla ne kadar mutlu olabilirse o kadar mutluyum.