Tesadüfen Kendini Bulmak

Gene sıradan bir gündü onun için, sabah 6 da alarmı çalmış onu hayatının nadir mutlu olduğu anlardan birinden almıştı, uykudan… Söylene söylene kalktı yataktan. Gerçi hoş söylenecek de kimsesi yoktu. Okumak için köydeki ailesinin yanından Ankara’ya gelmişti Ege. Üniversitesini dereceyle bitirdik sonra bir iş de bulmuştu Ankara, bu görkemli şehir, adeta içine almıştı onu. Herkesi imrenecek dereceye getirecek çalışkanlığı, bir bakanın bir daha baktığı yüzüyle delikanlı, mert bir çocuktu Ege. Zorla da olsa yatakta doğruldu bugün yapacaklarını şöyle bir düşündü. Her sabah ilk uyandığında e-maillerini <<check>> etmezse olmazdı ya da Whattsapp’dan gelen müdürün attığı <<to do list>>planına bakmazsa Maazallah güne başlayamazdı. Susmayacakmışçasına çalan alarmını kapattı tam e-maillerine bakacaktı ki…

 

İnternet bağlantısı yoktu. Çok aldırış etmedi açıkçası, kablolarda falan bir sorun olabileceğini düşündü. E tabi nereden bilecekti ki bir haftalık teknik bir sorunla karşı karşıya olduğunu. Rutin işlerini halletti Ege yüzünü yıkadı, evi toparladı, bilgisayarını usulca masanın üstüne koydu… Saat çoktan 8 olmuştu artık çalışmaya başlaması gerekiyordu umarım internet düzelebilmiştir diye düşündü aslında içten de hiç düzelmesini istemiyordu. Çok özlemişti köydeki ailesini hele annesi, günlerdir hatta belki haftalardır görememişti onu aslında arada video konferans yaparlardı ama ona da yüzünü görmek dersen. Ankara’yı ve işini de çok severdi aslında Ege ama aile hasreti bir başka oluyor işte. Hiç annesinin yanında olup kokusunu içine çekerken annesinin o bin bir emekle içine Anadolu’nun yüzyıllardır koruduğu sırrından birer damla koyduğu yemekleri yemekle. Köyde Ege’yi sevmeyen bir insan bulmak neredeyse imkansızdı. Çok yardımsever, saygılı köy halkının bir dediğini ikiletmeyen biriydi. Hatta bu özellikleriyle çocukluğundan beri çok sevilirdi. Kısacası iyiliğin timsaliydi bu delikanlı. Bilgisayarı nihayet açıldı ve evet hiçbir değişiklik yoktu. <<no internet connection>> yazısını görmesiyle ne yapacağını şaşırır bir hale geldi. Niye demeyin<<homeworker>> dı Ege yani kısaca internet yoksa Ege’nin işi de yoktu. Hemen telefonuna sarıldı müdürü İhsan Bey’in numarasını buldu ve ‘’ara’’ tuşuna bastı telefon bir iki çalıştan sonra açıldı. Ege durumu İhsan Bey’e izah etti. İhsan Bey de durumdan haberdar olduğunu bugün herhangi bir çalışma yapmayacaklarını yani izinli olduğu belirtti. Teşekkür ederek kapattı telefonu. Al al olmuştu Ege’nin yanakları ama mutluluktan mı yoksa ne yapacağı bilmezlikten mi kendi bile tam kestiremiyordu. İş’ e başladığından beri sosyal hayatını neredeyse sıfırlamıştı Ege dediğim gibi <<homeworker>>dı nerede ne zaman bir işi olacağı pek belli olmazdı. O yüzden de son zamanlarda evden çıktığı söylenemezdi. Eski günleri anımsadı Ege sahiden ne yapardı eskiden. Eskiden dediğime bakmayın hepi topu 22 yıl öncesi falan. Köydeki evleri geldi yemyeşil gözlerinin önüne derme çatmaydı belki biraz ama Ege için çok anlam ifade ederdi o ev. Bir defa annesine evi yıktırıp yeni şöyle moderninden bir ev yaptırmayı teklif etmişti kendi istiyor diye değil annesi biraz da olsa rahat etsin diye. Annesi kabul etmemişti elbette onun içinde çok değerliydi o ev ne de olsa şehit olan eşi de yaşamıştı o evde, anıları vardı… Eski mahalle arkadaşları geldi aklına ve birlikte oynadıkları oyunlar, yaşadıkları onca anı… Birden dank etti kafasına neden köyüne gitmiyordu ?

 

Hemen çantasını toparladı, çantasına ne koyduğunu kendi bile bilmiyordu tek bir isteği vardı o an, köyüne ve ailesine kavuşmak. Büyük şehirde gördüğü her yeni şeyden alırdı annesine. Takı, toka, yiyecek, kıyafet , çikolata ve dahası, aramızda kalsın Ayşe Sultan çok severdi çikolatayı. Hemen annesi ve köydekiler için aldığı daha doğrusu önceden sipariş ettiği şeyleri kareli büyük çantasına koydu ve arabasına doğru yola koyuldu. Masmavi , son model olmasa da kaliteli olan arabasının anahtarına basmasıyla açıldı hemen arabasının kapısı, oldum olası severdi arabaları Ege. Babası öğretmişti araba sürmeyi ona, ilk kazasını babasının arabasıyla yapmıştı. İşin garip tarafı hiç kızmamıştı babası Ege’ye. Ailesi tarafından çok şanslı hissediyordu kendisini Ege, ikisi de gelenlerine bağlı ama kalıpları yıkmayı seven ve çoğu zamanda yıkmayı başarmışlardı. Herkesin görücü usulü evlendiği o dönemde tüm laflara karşı kalplerinin seçtikleriyle evlenmişlerdi, birbirleriyle… Tam yola çıkacaktı ki <<navigasyon>> açma isteği hissetti nedense. Sonra dank etti tabi kafasına. Sahi neden bir yol göstericiye ihtiyaç duyacaktı ki? Yuvasıydı köyü onun, doğduğu yerdi daha doğrusu var olduğu yerdi, elbette biliyordu yolu. Yolda giderken <<jazz >>müzik dinlemek istedi istemesine ama internet yoktu. İnternetsiz bir hayatı olabileceğini de hiç düşünmediği için sevdiği şarkılardan hiçbirini indirmemişti telefonuna. Neden radyoyu açmıyordu? Karşısına ilk çıkan radyoya bastı ve dinlemeye başladı. Türkü vardı radyoda, <<jazz>> dinliyor diye hemen ‘’asla türkü dinlemez’’ etiketi yapıştırmayın sakın ha Ege’nin üstüne, geleneklerine bağlı bir çocuktur Ege. Benzini bitiyordu en yakın benzin istasyonunda durdu ve çalışana kısa bir kafa selamı verdikten sonra ne kadar benzin istediğini söyledi ödemeyi yapmak için telefonunu tam çıkaracaktı ki çalışan ‘’Efendim yoksa duymadınız mı teknik sıkıntılardan dolayı bu hafta internet kullanılamayacak’’ dedi. Ege hemen elini telefondan çekip cüzdana götürdü benzin bedelini ödedikten sonra 10 TL de çalışana bahşiş verdi. Her şeyin <<online>> olması ile birlikte bahşiş kültürü de yavaş yavaş yok olmaya başlamıştı. 10 TL ne Ege’yi fakir ederdi ne de çalışanı zengin ama kesin bir şey var ki ikisini de mutlu etti. Yol şöyle böyle geçti artık vakit gelmişti…

 

Köyüne girer girmez içinin bir sıcaklık hissiyle dolduğunu hissetti. Çocukluğu arabasın arkasından koşturuyordu sanki. Koyunlar bile hoş geldin diyordu ona. Hava bile kutluyordu sanki onun gelişini ne çok soğuktu, ne çok sıcak tam Ege’nin sevdiği gibiydi. Çocukluğunun geçti taşlı yolları aştıktan sonra evini gördü Ege. Sahi ne kadardır gelmiyordu köyüne kaç yıl geçmişti bu havayı solumayalı. Evinin önüne geldiğinde annesi sanki onu bekliyormuşçasına evin önündeki sedirlerde oturuyordu ana yüreği işte hissetmişti belki de. Annesi gözlerine inanamadı serap gördüğüne o kadar emindi ki yerinden kalkamadı. Sonra onun hayal olamayacak kadar mert olan yüzünü gördü koştu sarıldı oğluna ondan daha mutlusu olabilir miydi bugün? Hasretlerini az da olsa giderdikten sonra hemen içeri buyur etti annesi onu, küçük bir çocuk gibi içeri koştu Ege. Ayşe  Sultan dayanamazdı biricik oğlunun ayazda kalmasına. Bugün Ege’nin en sevdiği yemeklerden olan yağlama yapmıştı hem de bir sürü. Ege sormadan edemedi ’’Hayırdır Ayşe Sultan misafir mi bekliyordun da bu kadar yaptın gerçi gönlü bol annem bütün kasabaya yetecek kadar yapmış yine’’ diye takıldı annesine. Ayşe Sultan ’’Dediğin gibi oğlum tüm köye dağıtmaktı niyetim elim az yapmaya varmadı herkes nasiplensin istedim ama sana bile nasip olacağını hiç düşünmemiştim’’ dedi. Ege annesine geleceğini bilerek haber vermemişti eğer söyleseydi hazırlık yapmak için kendini çok yorardı Ayşe Sultan her ne kadar kendi kabul etmese de bedeni yaşlanmıştı artık ama ruhu gençlere taş çıkartırdı. Annesi tam kızacaktı ki ‘’Anneciğim valla sırf sen yorulma diye haber vermedin sürpriz yapmak istedim sana, hem bak bir köye yeter de artar diyebilecek kadar yağlamamız var’’ dedi Ege. Ayşe Sultan hasretin vermiş olduğu hisle affediverdi oğlunu. Ege karnını annesiyle sohbet ede ede bir güzel doyurdu. Sonra annesine arabayla yağlamaları dağıtabilmek hem de kendisinin özlemini çektiği köy halkını görebilmek için küçük bir çocuk gibi izin istedi. Ayşe Sultan ’’Oğlum dağıtalım dağıtalım ama bir karış köyde arabaya ne gerek var hem yürüyelim ayaklarımız açılmış olur’’ dedi. Ege düşündü çok mantıklıydı teknoloji geliştiğinden beri insanların hareketi de çok azalmıştı. Eskiden ekmek almak bile bir spordu, sosyallikti ama artık her şey dedikleri gibi tek tuşla… Ama eskinin insanı bununda üstesinden geliyordu tabi Egeyle Ayşe Sultan ha bide yiyenin yanında parmaklarını da yediği yağlamalar başladılar perdeypey köyü dolaşmaya.

 

Ege’ye bir sarılan bir daha sarılıyor, bir öpen bir daha öpüyordu. Ege’yi gören tüm köy halkı kendi oğlu gelmişçesine seviniyor havalara uçuyordu evine buyur etmeyen kalmamıştı Ege’yi. Gözlerinin dolduğu hissediyordu Ege. Kendini bulmuş, özüne dönmüş gibiydi. Çocukluğunun sesiydi bu sevinç sesleri, çocukluğunun evleriydi bu evler… Hasret giderme faslı bittikten sonra Ege ile Ayşe Sultan tüm köy halkını buyur ettiler evlerine sohbetin bol teknolojinin az olduğu keyifli bir akşam geçirdiler birlikte. 3 inekleri vardı Egelerin Hücre, Flor ve Matematik bilin bakalım ineklerin ismini kim vermişti Egeyle babası tabikii, ikisi de farklılıkları severlerdi. Babasını her anımsadığında içi acıyordu Ege’nin kalbinde bir boşluk vardı işte tam orası sızlıyordu. O gece köyde kahkaha sesi hiç eksik olmadı ve uzun soluklu sohbetlerin ardından köy halkı evlerine dağıldı. Ancak köyün bir adeti vardı ve bu adet hep taktir edilirdi misafir olunan ev toplanılıp pırıl pırıl edilmeden evden gidilmezdi. Köyün erkeleri bile yardım ederdi evin toplanmasına hem hoş zaten öyle olması gerekiyor. Elbirliği ile tekrardan pırıl pırıl yaptılar evi. Ege annesi için hazırladığı çantasını annesine verdikten sonra gözlerindeki mutluluğu büyük bir sevinçle izledi. Sonra da yatmadan önce uzun uzun düşündü Ege, gününü internet olmadan ne kadar da mutlu geçirmişti, özüne dönmüştü. Hayatta neler kaçırdığını farkına varmasını sağlamıştı bu teknik sıkıntı. Döndüğünde bu günü kesinlikle çocuklara anlatmalıyım diye geçirdi içinden Ege. Çocuklar kim mi? Yoksa size söylemeyi mi unuttum. Ege bir öğretmen özel gereksinimli çocuklara hafta sonları gönüllü ders veriyor. Aynı zamanda da  hafta içi her gün birlikte olduğu kendi okulunda bir sürü birbirinden akıllı öğrencisi var. Ailesinden uzakta yaşıyor belki ama annesinin yerini tutmasa da Ankara da onu çok seven bir ailesi var Ege’nin…

(Visited 92 times, 1 visits today)