Geçen günlerde annemin yanına uğrayıp halini hatrını sormak istedim. Benim evim ile annemin kafesi birbirinden çok da uzak sayılmaz, hemen hemen on beş dakikalık yürüme mesafesi denebilir. Haftada en az bir kez yanına uğrar, sohbet eder, özlem gideririz. Benim için annemin kafesinden yükselen o güzel çikolatalı kurabiye kokusu bir başkadır, başka hiçbir yerde aynı kokuyu aynı tadı alamam.
Yağmurlu bir cumartesi günü öğleden sonra saat bir gibi dışarıya çıkıp yürümeye başladım. Elimde beyaz kaygan naylon kumaşın üstüne işlenmiş tıpkı çini sanatı gibi duran mavi çiçek motifli şemsiyem, üstümde pembe bir elbiseyle çıktım yola. Havanın yağmurlu olduğunu ve üstüme çamur ve su sıçrama ihtimalini bile bile o elbiseyi giydim. Yaz günü yağmur yağıyor olması etrafı biraz serinletmişti, o yüzden yürürken içim ürpermedi diyemeyeceğim.
Ben daha yolun yarısına bile zar zor gelebilmişken az önce çiseleyen yağmur bir anda sağanak yağmaya başladı. Biraz daha acele etmeye çalışayım derken fark etmeden koşmaya başladım, çünkü elbiseme yoldan geçen arabalar çamur sıçratmaya devam ediyordu ve hızlanmam lazımdı. Kafe, dar bir ara sokakta kalıyordu, bu yüzden dönem gereken bir köşe vardı. Tam dönüş noktama geldiğimde birisiyle çarpıştım. Ben dahs nr olduğunu anlamaya çalışırken etrafıma baktığımda çamura düştüğümü fark ettim. Yanımda bir adam vardı, onunla çarpışmıştım galiba. Hızla çarpıştığımız için yüzünü tam görememiştim ama evet, onunla çarpışmıştım.
Şaşkın gözlerle etrafıma bakınırken şemsiyemin yere çarpıp kırıldığını, o güzelim toz pembe elbisemin artık sırılsıklam ve kahverengiye döndüğünü, ayakkabılarımın içine su girip çoraplarımı ıslattığını gördüm. Gözüme çarpan bir diğer şey ise bana uzatılmış bir eldi ve bu elin sahibi “Hanımefendi, iyi misiniz?” siyordu bana. Kafamı yukarı kaldırdığımda tıpkı ses tonuyla uyuşan çok şık bir adam gördüm. Yüzünden anladığım kadarıyla benim yaşlarımdaydı. Ben bir ona bir eline bakarken bir anda beni tutup kaldırdı, baştan aşağı süzdü ve “İsterseniz size bir elbise ve şemsiye alabilirim, sonuçta bunlar ben sizi görseydim yaşanmayacaktı” dedi. O, gördüğüm en güzel şeydi. Benim hatam olmasına rağmen benden özür dilemesi zaten apayrı bir davranıştı. Gözleri sanki bir okyanus gibiydi, o maviliklerde kaybolmamak mümkün müydü?
Günlüğümün son sayfasına yazdığım son cümleydi bu. Yazdığım şeyler yaşanalı on yedi yıl olmasına rağmen hala dün gibi aklımda. Kim bilir şimdi kiminle, nasıl biri, ailesi var mı…?Bunlardan hiçbirini bilmiyorum. Adını bile öğrenememiştim zaten. Hayat tesadüflerle dolu derler ama bence her tesadüf, bizim bir gün geriye dönüp şaşırmamız ve o günlere karşı özlem, acı, hüzün veya sevgi duymamız için yaşanan küçük heyecan kırıntıları. Her anı birer tesadüften oluşur, önemli olan o anları fırsata çevirebilmek…