Cristine sabah olmuştu. Gözlerini siyah bir güneşe açtı. Saatin dokuz olmasına rağmen her yer karanlıktı. Lambayı yaktı ve banyoya gitti. Günışığı olmadığı için uyanmak çok zor oluyordu. “Bugün hava çok güzel, yüzmeye gidebilirim.” diye düşündü. Odasına geri döndü ve yüzmeye gitmek için eşyalarını topladı.
Eşyalarını topladıktan sonra kahvaltı yapmak için mutfağa yöneldi. Buzdolabının ışığı fazlaydı, gözlerini acıttı. Kahvaltısını yaptı ve eşyalarını alıp evden çıktı. Hay aksi! Telefonunu mutfak masasında unutmuştu. Hemen geri gidip aldı. Otobüse geç kalmamak için hızlı yürüdü. Durağa gitti ve beklemeye başladı. Sonra bir otobüs geldi.
Onun otobüsü olduğunu düşünüp kalktı ve otobüse yöneldi. Son anda fark etti ki numarası dört yüz seksen yediydi. Ama onunki dört yüz doksan altıydı. Otobüsün ışığı görmeye yeterli olmuyordu. Birkaç dakika sonra da onun otobüsü geldi. Hemen kalktı ve bindi. Yaklaşık on dakika sonra havuza varmıştı.
Otobüsten indi ve şezlonglara yöneldi. Mayosu zaten içinde olduğu için saçını toplayıp bonesini taktı. Ama lamba ve havuzun içindeki ışıklar yeterli değildi. Kendi aynasından saçını net göremiyordu ve bu da ona engel oluyordu. En sonunda sağlam olmayan bir şekilde bonesini takmıştı.
Hemen havuza atladı. Atladığı anda bonesi çıkıverdi. Cristine sinirlenmişti. “Otobüsün ışığı yeterli olmuyor, boneyi takmak için yeterli ışık olmuyor!” diye kendi kendine mırıldandı. Hemen havuzdan çıktı ve duşa gitti. Şampuanını tam rafa koyacakken yere düştü. Tüm yere göz atmasına rağmen ışık yetersizliğinden bulamamıştı. Hızlıca duş alıp havuz tesisini terk etti.
Tekrar otobüsünü beklemeye koyuldu. Saçlarını ve vücudunu yıkayamadığı için klor kokuyordu. Bu sefer doğru otobüse bindi ve eve sağ salim ulaştı. Eşyalarını odasına bıraktı ve banyoya gitti. O kadar bıkmıştı ki banyodaki tüm ışıkları açıp yıkandı. Saat bire yaklaşıyordu. Kurulandı, giysilerini giyindi ve kitap okumak üzere yatağına oturdu. Odasının lambası yatağına kadar uzanmıyordu. Hemen bir mum alıp yaktı ve komidinin üstüne koydu. Kitabı çok akıcıydı. Saatlerce okudu. Üç saat sonra bileklik yapmaya karar verdi. Bilekliklerin kutusunu açtı ve misinasını çıkardı. Bir boncuğu misinaya geçirirken iyi göremediği için yere düşürdü. O kadar kızmıştı ki kutusunu oracıkta bırakıp televizyon seyretmeye gitti.
Televizyon izlerken yanına atıştırmalık almanın iyi bir fikir olacağını düşündü. Mısırıyla giderken tabağından birkaç mısır düştü. Görmediği için yanlışlıkla üstüne bastı. Artık çileden çıkmak üzereydi, mısırını mutfağa bırakıp direk uyumaya gitti. Yatağına girdi ve yastığına sarılarak uyuyakaldı.