“İstemeden varım ve istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.” Fernando Pessoa’nın bu sözleri, derin düşüncelere salıyor beni.
Hayatımızın bazı kısımlarını kendi irademiz dışında yaşarken bir yandan da birçok kısmında kendi seçimlerimizi yaşıyoruz. Bizlere dünyaya gelirken seçenek sunulmadı. Kim olmak istediğimizi, nasıl bir tipe sahip olacağımızı, hangi canlı olarak varlığımızı sürdüreceğimizi veya cinsiyetimizi belirleme şansı verilmedi. Yani dünyaya isteğimiz dışında tercihimize sunulmayan şekilde geldik. İster beğen ister beğenme. Ve nasıl öleceğimizi asla bilemeyeceğiz, bu da yine irademiz dışında olacak. Ama o doğumla ölüm arasında kim olacağımızı, nasıl yaşayacağımızı kendimiz belirleyebiliriz. Bu da yaptığımız seçimlere bağlı. Doğumla ölüm arasındaki tercihlerimiz bizi ya hayal ettiğimiz yaşama götürür ya da hayatın acımasızca bizi sürüklemesine sebep olur.
Seçtiğimiz okul, kurduğumuz ilişkiler, okuduğumuz kitaplar bile bizi ya hayallerimize yaklaştırır ya da bizi dibe çeker.Yani doğumla ölüm arasındaki bir boşluğuz. Doğum ve ölümümüz biz istemeden gerçekleşiyor ama o aradaki boşluğu doldurmak yine bizim elimizde. Bu boşluğu nasıl dolduracağımız da bizim tercihlerimize bağlı. Baskıcı bir toplumda bunu yapmak ne kadar zor olsa da çabalamak gerek.
Doğumla ölüm arasındaki hayat dediğimiz o boşluğu başkalarını mutlu ederek değil, kendinizi mutlu ederek doldurun. Bu hayata bir defa, sizin fikriniz sorulmadan geliyorsunuz. Ve bunu başkaları için harcamak yerine, bu hayattan bir x kişisi geçti dedirtecek şekilde, iz bırakacak şekilde yaşayın. Çünkü sizin başkaları için feda ettiğiniz o hayattan, onlara da sunuldu. Neden seninkiyle beslensin?
Bize dayatılan o hayat denen boşlukta öyle tercihler yapın ki geriye bıraktığınızda “keşkeler”iniz olmasın. Hayatınız hep “iyikiler”le dolu olsun. O boşluğun söz sahibi kendiniz olun.