Ülkenizde bulamadığınız imkanların hizmetinize sunulduğu, daha iyi koşullar altında, emeğinizin gerektiği ilgiyi aldığı ve daha yüksek maaşla çalışabileceğiniz başka bir ülkeye gitmek ister misiniz? Elbette kendi hayatını, refahını ve geleceğini düşünen her insan bir saniye bile düşünmeden bu soruya “evet” cevabını verecektir. Oysa bu düşünülmeden verilmiş kısa cevap, yaşanılan ülkeyi ve geleceğini mahvetmek adına imzalanmış bir belge niteliği taşıyor.
Bir ülkenin geleceği bilimdir, bilim ise düşünen her insanın doğasında vardır. Okuyup gelişmiş, bilim yapmaya uygun çok fazla beyin var. Bu beyinlerin öncelikli amacının ülkeyi geliştirmek, insanlara faydalı olmak, hayatı kolaylaştırmak olması gerekirken tüm bu beyinlerin tek düşündüğü şey rahat bir yaşam. Rahat bir yaşam sürmek isteyen bu beyinler de okuduktan sonra ilk fırsatta yurt dışına gidiyor. Elbette bu bir tercih meselesi. Fakat ben bu yapılanın kesinlikle yanlış olduğu düşünüyorum.
Tabii ki yurt dışına gidenlerin haklı oldukları pek çok nokta var. Mesela ülkesinde doğru düzgün bir laboratuvar olmayan bir bilim insanı veya yaptığı araştırmalara önem verilmeyen bir öğrenci… Ülkemizden örnek verecek olursak; yaptığı harikulade proje Türkiye’de dereceye bile giremezken yurt dışında birinci olan insanlar var. Bu insanlar da projelerinin değerli sayıldığı yerlere gidiyorlar. Bu ve bunun gibi kişilerin yurt dışına gitmeleri, gayet doğal ve mantıklı bir tercih. Fakat bakış açımızı değiştirdiğimizde çok daha farklı sonuçlar ortaya çıkıyor.
İyi yetişen beyinler yukarıdaki sebeplerden dolayı başka ülkelere gittiler. Bir sonraki nesil de onları örnek alarak gitti, daha sonraki de… Bu böyle sürdüğü sürece ülkemizin gelişip yükselmesine imkan bile yok. Peki ne mi yapmalılar? Bence gitme kararını almadan önce kendileri ve ülkeleri açısından artıları ve eksileri hesaplamalılar. Ortaya çıkan kendileri için “olumlu”, ülkeleri için “olumsuz” sonucunu kendi açılarında değerlendirip gitmek yerine, ülkeyi bu olumsuzluktan kurtaracak çözümler düşünmeliler. Yine önceden verdiğim örnek üzerinden gidelim: Laboratuvar yok diye gitmek yerine imkanları geliştirmeye çalışmak, diğer beyinleri de bu amaç etrafında toplayıp gayret sarf etmek; kendisi gibi beyin göçü selinde sürüklenip gidecek olan insanları ülkede kalmaya ikna edebilir. Böyle olursa da insanlar yavaş yavaş göç etmeyi bırakıp her iki taraf için de olumlu olanı yaparlar. Dediğim o ki, düşünebilen yani bilim yapabilen her insan bencil olmayıp uğraşırsa her şeyi yoluna koyabilir. Burada ülkelere de büyük görevler düşüyor. Gerek laboratuvar, gerek araştırma merkezi açması ve en önemlisi insanlara bilimin ve emeğin önemini aşılayan eğitimi vermesi gerekiyor.
Biraz da beyin göçü alan ülkelerden bahsedelim. Bilime değer verdikleri ve her türlü imkanı sağladıkları için bu ülkelerin sırtları asla yere gelmez. Diğer ülkelerden aldıkları beyinlerle ülkelerini, dünyayı geliştirebilirler. Beyin göçü akışı durursa elbette bu durum onlar için pek iyi sonuçlar doğurmaz.
Beyin göçü vermemek ya da almamak ülkeler için olumlu veya olumsuz sonuçlar doğursa da genelde dünya açısından bir şey değişmiyor. İnsanlar kendi ülkelerinde de çalışsa, yurt dışında da çalışsa yine kârı dünya elde ediyor. Sonuç olarak ne kadar çalışılırsa dünya o kadar ilerliyor. Çalışan yani bilim yapan bu nüfus değişmediği sürece dünyanın da dengesi değişmiyor. Kısacası genel olarak baktığımızda her şey olması gerektiği gibi oluyor.
En kısasından bir sonuç çıkarmamız gerekirse; beyin göçü veren ülke bilimsizlikten ve geri kalmışlıktan çökerken, beyin göçü alan ülke adını sonsuzluğa yazdırıyor. Beyin göçü veren yerin katili hem giden insanlar hem de onları elinde tutmayan devlet. Bunlar olmasın diye insanlar uğraşırsa suçluluktan kurtulurlar ve ülkelerini de kurtarırlar veya ülkeler durumun farkına varıp insanları ellerinde tutarlarsa geleceklerini kurtarırlar. Kısacası bencil olmayıp uğraşırsak her şey tatlıya bağlanır ve herkes modern bilimin eteklerinde yaşamaya devam eder.