http://www.eokul-meb.com/cevre-kirliliginin-insan-sagligi-uzerinde-etkisi-81121/

Tüm Canlıların Evi: Dünya

İş çıkışı sahilde yürümek istedim. Rüzgar tatlı tatlı yüzümü okşarken içim huzurla doldu. Denizin yüzeyinde sektirmek için yerden bir taş almak için eğildiğimde içimde birden hayatla ilgili her şeye karşı bir tiksinti belirdi ve kendimi tüm insanların yerine suçlu hissettim. Sahilin her köşesi çöple doluydu. Biz insanlar yaptık bunu, başka kim yapabilirdi ki? Aniden bir ses duydum, garip bir sesti. Hemen gittim sesin geldiği yere. Ne göreyim, bir kaplumbağa birkaç pet şişeyle oynarken kafasını şişeye sıkıştırmış. Yardım etmek aklımın ucundan bile geçmemişti çünkü o an insanların doğaya ne kadar zarar verdiğini çok daha iyi anlamıştım.

Bu üzüntüm ve dalgınlığım biter bitmez kaplumbağaya yardım ettim. “Zavallı hayvan” diye düşündüm. Bu hayvanlara yardım etmenin ve bu çöpleri buradan almanın bir yolunu bulmam gerekiyordu. Sahilden gitmeden önce başka yaralı ya da zor durumda kalan hayvan var mı diye kontrol ettim. Çok fazla hayvan yaralanmamıştı, ama bu manzarayı görmek benim kalbimi yakalamıştı.

Eve vardığımdan itibaren bu konuya çözüm getirmek için uğraştım. Birkaç tane fikrim vardı. Ama ne işe yararlardı ki kimse beni dinlemez, dikkate almazdı, nasıl olsa diye iç geçirdim. İşte o an aklımda şimşekler çakmaya başlamıştı. Dün gece gördüğüm “Sorunu ve Fikri Bul, Gerisi Bizden” yarışmasına katılabilirdim. Ama yine de beni ciddiye alırlar mıydı, diye düşünürken zil çaldı.

Beni çok ziyarete gelen arkadaşlarım olmazdı, ailem ise çarşamba ve pazar günleri gelirdi beni görmeye. Bu yüzden onlar olmadığını anladım. Peki o zaman kim gelmişti? Belki de bir reklamcıydı. Kapıyı açtığımda arkadaşlarımdan Kerem’in orada olduğunu gördüm. Doğru, dün akşam Kerem bana geleceğini söylemişti. Hemen ona “Selam, nasılsın?” diye soracaktım ki sözümü kesti: “Senin yardımına ihtiyacım var, hem de acil!” dedi.

Ne olduğunu sordum ve hemen benden ne istediğini anladım. O da sahile gitmiş ve benim gördüklerime benzer şeyler görmüş. Ben buna azıcık şaşırmıştım, çünkü Kerem benim evime uzak bir yerde yaşıyordu. “Demek ki bu problem her yerde var, belki diğer ülkelerde bile vardır.” dedim. Kerem beni onayladı: “Ama buradaki kadar feci bir durumdalar mıdır, onu bilemeyiz.”

Sonra ben Kerem’e yarışmaya katılma fikrimi anlattım, o da “Haa, küçükken birlikte katıldığımız Teknofest gibi.” dedi. Ben de başımı evet anlamında sallayıp onayladım. “O zaman hemen işe koyulmalıyız.” dedi. “Tamamdır.” dedim ve işe başladık. Bu elbette kısa sürecek bir şey değildi, ama bunu halletmemiz gerekiyordu sonuçta.

Bir saat bilemedim, dört saat geçmişti ve Kerem’in artık gitmesi gerekiyordu. Hemen onu durdurup “Biz başvuruyu yapmadık, ne zaman yapacağız?” dedim. Kerem duymamıştı belli ki çünkü çoktan asansöre binmişti. Benim yapabileceğim bir şey yoktu artık, yarın tekrar düşünürüz diye kendimi uykuya hazırladım.

Tam o anda telefonum çaldı, Keremdi arayan. “Begüm, yarışma yarın!” diye bağırdı Kerem. “Nasıl yetiştireceğiz?” dedim. “En sonda karar kıldığımız o projeyi yapalım. Ben onu çizmiştim, sen A kısmını yap, ben de B kısmını yapayım. Sonra yarın öğlen gibi benim eve gel, zaten cumartesi olduğu için izin almana gerek yok.” “Tamam, anladım. Yarın görüşürüz.” deyip telefonu kapattım.

Açıkçası nasıl hazırlanacağımı bilmiyordum, ama kendimi toparladım. Sonra azıcık müzik açıp Kerem’in dediği şeyleri yaptım. Gözlerimi açtığımda zaten sabah olmuştu. Hemen saatime baktım, rahatlamıştım; daha saat dokuz buçuktu. Hemen projeyi alıp Kerem’in evine yola çıktım. Tabii, onun evi azıcık uzak olduğu için uzun sürmüştü, ama sabah olduğu için trafik azdı. Tam olarak onun evinin önündeydim.

Kerem kapıyı açar açmaz “Hadi başlayalım, yarışma saat dört buçukta.” dedi. O bunu dediği an çalışma odasına gitmiştim. Tam saat dört buçuk geçe bitmişti işimiz. Koştura koştura otobüse bindik. Ben otobüsteyken yarışmayı arayıp “Bizi son sıralara alır mısınız?” deyip bize vakit kazandırdım. Şansımıza sıra bize gelmeden önce varmıştık.

Kerem çok heyecanlıydı, hiç böyle bir şey yapmamıştı. Ben ise işim gereği daha sık insanların karşısına çıkıp sunum yapıyordum. Sıra bizden önceki kişideydi. “Ben sunarım, sen ise modellemeyi göster ve sorulara cevap ver.” dedim. Kerem tamam anlamında başını salladı. Bizim isimlerimizi söyleyip bizi çağırdılar. Planladığımız gibi ben sundum, Kerem ise modeli gösterip sorulara cevap verdi.

Biz son takımdık ve bu sebepten dolayı sonuçlar için çok beklemedik. Sonuçlar için herkesi sahneye davet ettiler. “Üçüncü takım, Buse ve Ayça! Tebrikler!” dedi jürilerden biri. “Bu projenizin fikrini birkaç kişi ile daha paylaşıp tartışacağız.” dedi jüri. Çok heyecanlanmıştık çünkü bu işi servet ya da ün için değil, doğayı korumak için yapıyorduk; ikimiz de.

“İkinci takım, Çınar ve Yağmur! Size de tebrikler, fikrinize çok benzer ama daha basit halini gerçekleştireceğiz.” Kerem kulağıma “Biz bunu kazanamayacağız, baksana en güzel fikre sahip olan takım ikinci oldu.” “Eee, belki biz birinci olacağız umudunu kesme.” deyip jürileri dinlemeye başladım.

“Evet, işte herkesin beklediği o an. Fikrini tamamen gerçek hayata geçireceğimiz takım, söylüyorum, söylüyorum ve kazanan Begüm ve Kerem!” Çok mutlu olmuştuk, artık fikrimiz yüzde yüz gerçekleşecekti ve çöplerden kurtulacaktık. Aradan iki hafta geçti ve evet, projemiz yapıldı; yani çöplerden kurtulduk. Bununla birlikte, azıcık paramız da olmuştu ve bu yarışmadan dolayı biraz ünlü olmuştuk. Sokakta bizi gören bazı insanlar bize selam vermeye başlamıştı.

Neyse, ben hayatımdan şimdi çok daha memnunum; çünkü bu düşüncem hiçbir zaman değişmeyecek: “Sadece benim ve insanların değil, tüm canlıların evi dünyadır.

(Visited 7 times, 1 visits today)