Televizyon. İnsanlık tarihinin en önemli buluşlarından biri. Yani ben. İlk başta adım dünyaya duyurulduğunda kimse inanmamıştı. Hani o siyah beyaz ekran içerisinde bir şeyler anlatan adamlar. İnsanların evinde olmayan biri nasıl onlara bu kadar yakın olabiliyordu? Bu işte bir şey mi vardı? Bir hile belki de. Dürüst olmak gerekirse içimde hiçbir hile yoktu. Kablolar vardı. Bazı cahil insanlar benim büyüyle bile çalıştığımı düşünüyor fakat benim içimdeki insanlar sadece birkaç pikselden oluşuyordu. Piksellerin nasıl çalıştığını anlamayanlar ise benim bir büyü aleti olduğumu söylüyor. Cahil insanlar zaten bugüne kadar her yeniliği büyüye bağlamışlardır.
Neyse, onların gözünde bu büyü gittikçe normalleşmeye başladı. Yolculuğumun başlangıcındaki gibi garipsenmiyordum. Artık insanlar benim içimde konuşan insanların onların evinde olmadığını idrak edebiliyorlardı. Fakat gün geçtikçe, yeterli olmadığım söylendi. Siyah ve beyaz, günlük hayatta bunlardan başka renkler de vardı. Mavi, yeşil, pembe bu gibi renkler de benim içimde bulunmalıydı. Piksellerimin ayarlarıyla oynanmasıyla birlikte artık renkli görüntüler sunuyordum tüketicilere. İlk başta her zaman olduğu gibi bu da garipsendi fakat sonra insanlar alıştı.
O an iki şey fark ettim. İnsanlar ne kadar garip ve olağandışı olsa da bir şeye çok fazla maruz kaldıklarında alışıyorlardı. Sonra da kendimin ne kadar tehlikeli bir silaha dönüştürülebileceğimi. İnsanlara hep iyimser ve mutlu kareler gösteriyor, haberlerim hep güzel şeylerden oluşuyordu. Benim olacaklardan haberim olsaydı elbette izin vermezdim ama yapabileceğim bir şey kalmamıştı. İnsanlar mutluluğa alışmıştı ve benim izlenme sayım, satış sayılarım azalıyordu. Kötü insanlar, benim üzerimden daha çok para kazanabilmek için beni, insanlara kötü şeyler izletecek şekilde programladılar. Artık şampiyonluklar, sevinçler değil; cinayetler, ölümler, kazalar paylaşıyordum. İzlenme sayılarım tavan yaptı. Hatta bu kötülükleri daha iyi izletebilmek için boyutumu dahi büyüttüler.
Boyutum büyüdükçe içeriklerim çirkinleşti, gitgide insanlara zarar veren bir makineye dönüştüm üstelik elimden hiçbir şey gelmiyordu. Fakat bende bir modaydım ve elbet sonum gelecekti. Sonum gelsin istiyordum doğrusu. Ve bir kıvılcım doğdu. Ünlü iş adamları dokunmatik telefonları piyasaya sürdü. Bir kurtarıcı mıydı bunlar yoksa? Çünkü orada kanallara bağlı değildi insanlar, ne isterlerse onları aratıyorlardı. Üstelik sevdikleriyle de görüntülü ve normal konuşabiliyorlardı.
Ancak benim bu kurtarıcı olarak gördüğüm alet gitgide benden daha çirkin bir hal aldı. Benim kanallarımı da insanlar yapıyordu, telefonlardaki içerikleri de, bunu unutmuştum. Çünkü insan her yerde insandı ve insanlığın olduğu her yerde kötülük olmak zorundaydı. Ben en azından belirli zamanlarda izleniyordum fakat telefonlar insanları zehirlemeye her daim hazırdı. Yavaş yavaş modam sona ermeye başladı. Telefona gömülen yüzlerce insan beni de eskimişlerin çukuruna gömdü. Bende artık bir antikadan farksız olacaktım.
İlgimin kaybolmasıyla ve antika olarak görülmemle birlikte artık insanoğlunun ne yaptığı hakkında en ufak fikrim olmadı çünkü artık benim gibi eski püskü bir aletin gözlerini bir daha hiçbir insan kumandamı kullanarak açmadı. Ama eminim ki kötü insanlar bir şekilde zehirlerine bağımlı yaptıkları insanoğlunu cezbedecek yeni aletler tasarlıyorlardır ve bu zehir bir önceki aletlerden daha güçlü olacaktır. Belki telefonlar bile benim yanıma gömülmüştür, gözlerim açık değil ki en ufak bir fikrim yok.