Hemen yanımdaki telefonun alarmının çalmasıyla uyandım. Lisenin ilk günüydü bugün biraz stresli biraz heyecanlı biraz da korkmuştum. Alarmı kapatıp yataktan kalktım, okul formamı giyinip, banyoya geçtim, aynada kendime biraz çekidüzen verip aşağıya indim. Annem kahvaltıyı hazırlamıştı, ben gelince ‘’ İyi, uyanışsın. ‘’ dedi gülümseyerek. Ben daha tam olarak uyanamamıştım ama okula ilk günden geç kalmamam gerektiğini biliyordum. Hızlıca bir şeyler atıştırıp okul otobüsüne yetiştim.
Okul kapısından girdiğimde bir sürü yeni öğrenci vardı, birkaç tane tanıdık yüz vardı ama geneli yabancıydı. Koridorda sınıfıma doğru yürürken tuhaf hissettiğimi fark ettim, ortaokulu da bu binada okudum her şey aynıydı ama kişiler farklıydı. Çok saçma gelecek ama sanki kişisel alanım işgal ediliyor gibi hissediyordum. Gereksiz yere fazla benimsemiştim okulu. Üzerine fazla düşünmeyerek sınıfıma geçtim. Sınıfıma girdiğimde arkadaş grubumun çoktan sandalyeleri birleştirip konuştuklarını gördüm, bir sandalye çekip konuşmalarına katıldım.
Öğle teneffüsü başladı bir o kadarda hızlı bitti. Ders kitaplarımı almak için günün erken saatlerinde doldurduğum dolabıma gittim. Ders kitaplarımı ararken bir kitap buldum, orta kalınlıkta bir kitaptı, kitabın kapağı soyulmuştu kitabın adını bulmak için ilk sayfalarına baktım, bazıları kopmuştu yani kitabın adını bulamadım. Ama kitabın eski olduğunu, okunmuş olduğunu, söyleyebilirdim; sararmış sayfalar, sayfalardaki katlanma izleri, kitabın eğikliği…
Kitabı aldım, çokta kitap okumam aslında hiç okumam. En son ilkokulda falan okumuşumdur. Kitabı çantama attım. Günün sonunda meraktan okumaya başladım. Bir prensesle yoksul çocuğun aşk hikayesini anlatan saçma bir çocuk kitabıymış. Bir çocuk kitabi neden bu kadar uzun olur ki? Sonraki gün matematik dersinde sıkılmıştım, benim ilkokulda çözdüğüm soruları anlatıyorlardı ve kitabı okumaya başladım. Kitabın 120. sayfasına geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası gördüm. Öğretmenin beni görmemesi için hemen kitabı kapattım.
Okul bittiğinde hemen cep telefonumu alıp o numarayı aradım. Yaşlı bir adam sesinin bana ‘’1973. Cadde 4298. Sokak 27 numara’’ dediğini duydum. Sonra telefon kapandı. Tüm gece bunu düşündüm. Sonraki gün okulu asıp metro ile o adrese gittim, ‘’No:27‘’yazan bina, benim gideceğim bina, diğerlerinden farklıydı diğerleri 3-5 katlı apartmanlardı benimkisi işe tek katlı geniş bir bahçeye sahip yalnız kalmış bir bina idi. Demir kapı açıktı, içeri girdiğime tozlu, muhtemelen depo olarak kullanılan bir binaydı. Ama bir sürü son model televizyon, bilgisayar, birkaç da tablo vardı. Birkaç saniye sonra polis sirenini duydum, benimle alakalı olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Karakolda, bir sorgu odasında birinin bana ne olduğunu anlatmasını bekliyorum. Bir süre sonra odaya saçları ağarmaya başlamış, kırklarında bir adam girdi, galiba dedektifti. Bana orada ne yaptığımı sordu ben de her şeyi anlattım. Bana inanmakta zorlandığı belliydi ama ses etmeyerek bana oranın yıllardır peşinde olduğu hırsız grubunun deposu olduğunu söyledi. Birkaç şey daha konuştuk ve çıktı. 2 saat sonra gelip bana gitmekte özgür olduğumu söyledi. Bu kadar mıydı? Şimdi hayatıma hiçbir şey olmamış gibi devam mı edecektim? Annemin sesiyle kendime geldim. Bana sadece ‘’Arabaya bin.’’ Dedi. Yol boyunca ikimizin de ağzını bıçak açmadı ama hayal kırıklığını hissedebiliyordum.
Odama girince o numarayı tekrardan arayacaktım. Odama girince tam telefonumu çıkartacaktım bir adam ağzımı kapatarak beni tuttu. Kulağıma ‘’ Seni bırakacağım ama sessiz kalacaksın.’’ Diye fısıldadı. Korku için de kafa salladım. Beni bırakıca ona konuşmasını ister gibi baktım. Koyu saçlı, açık tenli uzun boylu, zayıf ama yapılıydı. Seni bir yere götürmem lazım diyerek camı gösterdi. Ağaçtan indik ve beni siyah, filmli arabasıyla yarım saatlik bir araba yolculuğundan sonra yine depo gibi bir yere geldik. İçeri girdiğimde beni getirenle beraber dört erkek üç kadın vardı, farklı yaşlardaydılar. Ben odaya girince hepsi bana baktı ve kadınlardan bir ‘’yeni çocuk bu mu?’’ dedi gülerek. Ortalarındaki adam yana dönük şekilde oturduğu için yüzü gölgedeydi. Sonra konuşmaya başladı. ‘’Zeki çocuksun.‘’ bir dakika bu telefondaki ses. Beni bilerek bütün bunların içine attı. ’’Bize katılmanı istiyorum. Evet, gençsin öğreneceğin çok şey var ama zekisin.’’ diye ayağa kalkarak devam etti. O zaman o adamın matematik öğretmenim olduğunu anladım. ‘’Her şey aynı olacak sadece boş zamanlarında burada olacaksın, sadece daha zengin olacaksın.’’ Dedi bana yaklaşarak. ‘’ sen bile bunu kabul etmemenin aptallık olacağını biliyorsun.’’ Dedi. O kadar çok şey düşünüyordum ki ‘’Hayır’’ demeye çalıştım ama ağzımdan kısık bir sesle ‘’Tamam. ‘’ çıktı.