Uyanır, her sabah çiçekleriyle konuşurdu. O sabah, çiçekleri tek bir ses bile duymadı. Ortalık sessizdi. O; yatağından kalkmak istemiyor, sadece uyumak istiyordu. Fakat bu kahpe dünyada gerçekten sadece yatabilmek mümkün müydü. Her sabah güne pozitif enerjisiyle başlar, o gün iş bulacağı gün olacağını hayal ederek kendini motive ederdi. Yaklaşık beş senedir günler birbirini kovalamakta ve onun bu şevki gün geçtikçe kırılmaya başlamıştı. O sabah da öyle oldu. Ruhsuz ve zoraki bir el hareketiyle alarmını kapattı, çiçeklere yeterince su verdiğinden emin olduktan sonra buzdolabına yöneldi. Dolapta sadece bir tencere makarna, bir kavanoz turşu, bozulmaya yakın bir kutu süt ve sadece bir domates vardı. Karnını doyurmaya yeter ölçüde domates olmadığından makarnayı yemeye karar verdi ve ocağın altını açtı.
Kahvaltısını yaptıktan sonra önünde duran sınav ve mülakat broşürlerinden o güne ait olanları seçti ve yanına anahtarını alarak evden ayrıldı. Yolda giderken önünde bir kedi durdu ve kendini sevdirmeye çalıştı. Kedi, gri tonlarında, kirli tüylere sahip, sol gözünde de koca bir yara bulundurmaktaydı. Kediyi veterinere götürmeye karar verdi fakat parasının olmadığını görünce en yakında bulunan barınağı aradı. Barınak, yerlerinin olmadığını ve kediyi alamayacaklarını söyleyince kediyi acılı dünyasına bıraktı ve yürümeye devam etti.
Sınavın başlamasına daha bir saat vardı, halbuki o çoktan binaya varmıştı. Sınav başlayana kadar sokaktaki bir banka oturmaya karar verdi ve en ücra köşede görünen sararmış tahtalı olan banka oturdu. Önünde iki sevgili ve bir yaşlı amca vardı. Sevgililerden biri kız arkadaşına sarılmış ve yaşlı adamın dediklerini sinirli bir biçimde dinliyordu. Diğer kadın ise bir elini çantasına atmış bir şeyler aranıyordu. Karşılarındaki yaşlı adamsa nutuk verir edasıyla küstahça konuşuyordu. Bir süre sonra kadınlardan biri; adama üzgün üzgün baktı, ona ne kadar fazla acıdığı tam … ’ın oturduğu yerden anlaşılıyordu. Kadın, kız arkadaşını öptü ve adamın sinirleniş evresini büyük bir zevkle izledi, ardından sevgilisiyle el ele tutuşarak ordan ayrıldı.
Saat 10.55 olmuştu. Sınavın başlamasına 5 dakika vardı. O, binaya tekrar girdi ve yetkililerden en önünde duran kişiye girmesi gereken odayı sordu. Acı veren o yolda yürüdü. Umudunu ne kadar yitirmemeye çalışsa da boşunaydı. Sınav başladı. O da can havliyle soruları çözmeye başladı.
Sınav bitmişti bitmesine fakat artık o kanıksanmış duygu rahatsızlık devam etmekteydi. Yine bir umutla girilen sınav, yine aynı memnuniyetsizlikle çıkılan zaman kaybına dönüşmüştü. Yolda nereye gittiğini bilmeden yürüyen …, artık düşünceleriyle ve kendiyle boğuşmaktan sıkılmıştı, teknede bir kaptan olarak mahsur kalmıştı. Ne tekneden atlayabiliyordu ne de tekneye dolan suyu boşaltabiliyordu. Tek yapabildiği elindeki küçük kovayla, dolan suyu boşaltabilmekti o da sadece zaman kaybıydı. Artık durmayı ve sulara karışmayı ister hale gelmişti.