Her birimiz açık bir denize bırakılmış gemiler gibiyiz hayatta. Kendi akıntısında, kendi rotasında ilerleyen bir gemi. Tıpkı gemiler gibi bizim de belirli bir amacımız, hareket noktamız ve varmak istediğimiz sonuçlarımız, bu yolda ilerlerken se göğüslediğimiz riskler var. Bu ögelerin toplu durumunu ise hayat olarak adlandırırız. Bazı kısımlarını kendimiz yazarız bazı kısımlarındaysa kalemi istediğimiz birine devredip çekiliriz. Peki bir anlık bir hata tüm bu akışı değiştirmeye yeter mi? Tıpkı benimkini değiştirdiği gibi…
Gözlerim ağrıyor ve çevremdeki seslerden kulaklarım çınlıyordu. Gözlerimi açacak gücüm olmasa da yüzüme doğru tutulan ışığın varlığını hissedebiliyordum. Aynı zamanda vücudumun çeşitli yerlerinde sızılar vardı ama en kötüsünün karnımın üst tarafındaki olduğunu biri –muhtemelen yüzüme ışık tutan kişi- bastırdığında anladım. Acıyla yerimden fırlamış sadece gözlerimi açmakla da kalmamış ani bir refleksle yerimden doğrulmuştum. Gözlerimi açtığımda hiç tanıdık olmayan bir yerdeydim. Beyaz duvarları olan renk renk ayrılmış kasvetli bir ortamda olduğumu fark edebildim ilk başta. Sanırım hastanedeydim etrafımı yaklaşık on beş tane doktor çevirmiş, endişeli gözlerle bana bakıyorlardı. Başıma giren ani bir ağrıyla yüzümü buruştururken doktorun ‘‘Hanımefendi isminiz nedir? Buraya nasıl geldiğinizi hatırlıyor musunuz?’’ sorularıyla kendime geldiğimde ben de sorulamaya başladım.
‘’Ben…Ben Melis. Biz arabadaydık. Sonra, sonrasını hatırlamıyorum. Çok ses vardı sadece ve ışık. Mert- uzun süredir birlikte olduğum erkek arkadaşım- nerede, o iyi mi?’’ diye cevap verdim doktorun sorusuna. Hem korkuyor hem endişeleniyordum hala ne olduğunu ise pek anlayamamıştım bu yüzden endişeli ses tonum ve kesilen nefesimde bölük cümleler kurdum. Son hatırladığım şey Mert’le yan yana olduğumdu. Aniden gelen panikle kaza yaptığımızı hatırladım ve ‘’Kaza… Biz kaza yaptık Mert nerede?’’ sözleri dökülüverdi ağzımdan. Çok endişeliydim ve panik halim onu bana doğru koşarken görene kadar geçmedi. Gözleri dolmuştu, kim bilir ne kadar korkmuştu. Yanıma geldiğinde ona sarılmak istedim ve dizlerimin üstüne kalkmak için harekete geçtiğimde adeta yerime çakılıp kaldım. Tekrar denedim ve tekrar olmadı. Sanki bacaklarım vücuduma bağlı değil gibiydi. Bu gerçekten olabilir miydi?
Çaresiz gözlerle önce Mert’le daha sonra ise doktorumla göz göze geldim. O an gözlerimden bir damla yaş süzüldü. Bacaklarımı hissetmiyordum. Bunu mantığım almıyordu, doğrulup bacaklarıma dokundum, sıktım ama hiçbir his yoktu sanki bana ait değillerdi. Doktorun ‘’ Melis Hanım, maalesef kaza sonucu omuriliğinizde oluşan hasar yüzünden bacaklarınızı hissedemiyorsunuz şu an. Lütfen sakin olun.’’ demesiyle gerçeklerle yüzleşmiştim. Mert sıkı sıkı ellerimi tutuyordu bense ne yapacağımı düşünüyordum. Benim mesleğim dans üzerine kuruluydu bacaklarım olmadan nasıl yaşayacaktım. Mert ve doktorum olası tedavi sürecini konuşurken içeriye ağlayarak annem girdi. Çok korktuğu her halinden anlaşılıyordu ama yine de beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
Annem ve Mertle doktorla yaptığımız görüşmeler sonucunda çeşitli tedavi süreçlerini değerlendirdik ve ameliyata karar kılındı. 5 gün içinde ameliyata alındım. Küçük sorunlar çıksa da riskli ama başarılı bir ameliyat geçtiğini söyledi doktorum. Benimse tüm bunlar olurken aklımdan geçen tek şey ‘’ Neden pes etmiyorum ki?’’ cümlesiydi. Ne ameliyat ne de tedaviyle düzelebileceğine inanmıyordum, sonuçta bir kez gitmişti artık eskisi gibi olmayacaktı. Bunların yanı sıra Mert’in benim yanımda vicdan yaptığından kaldığını düşünerek ona yük olduğumu düşünmeye başladım. Tüm bu düşünceler beni tamamen bu konudan soğutmuş ve isteksizleştirmişti. Mert ve annemle çok kez kavga ettim, çabalamak istemediğimi söyledim. Kendimi bir yük ve sorun olarak nitelendiriyordum ve artık Mert’in de beni sevmediğini düşünmeye başlamıştım ve mental olarak tükenmiştim. Ama bir gün Mert’in bir sürpriziyle tüm hayatım tekrar değişti.
Hastanedeki odamda yatağımda kıvrılmış yatarken kapıdan Mert ve beraberinde dans ekibimden arkadaşlarım geldiler. Ben ne olduğunu anlamlandırmaya çalışırken açılan müzik sesiyle Mert dahil olmak üzere tüm arkadaşlarım dans etmeye başladı. Buraya kadar her şey normaldi fakat sonra erkekler bir anda gelip beni kucakladılar ve bazıları bacaklarımı oynatırken diğerleri kollarımı sallamaya başladılar. Hepimiz sanki bir koreografinin parçasıydık ve ben de teknik olarak dans ediyordum. Dans bittikten sonra bana bir davetiye uzattılar. Davetiyede bu senenin temsilinin tarihi yazıyordu. Henüz altı ay vardı ama provalar başlamıştı bile. Arkadaşlarım odadan çıktıktan sonra ellerimi tutup ‘’ Sen bana hiçbir zaman yük olmadın ve ben seni her halinle çok seviyorum ve sevmeye devam edeceğim. Ayrıca benden sana söz sen o gösteriye yetişeceksin ve bu başarını herkese anlatacaksın. Bense bu eli hiç bırakmayacağım.’’ dedi. Ve o günden sonra hayatıma yön veren akıntı tekrar değişti.
Annem, Mert ve arkadaşlarımın desteğiyle fizik tedavileri ve güçlendirme çalışmalarını tamamladım. Bu süreçte hiçbir aşama kolay olmadı ama her bırakmak istediğimde mutlaka birinin desteğini buldum arkamda. Her düştüğümde yılmadan bıkmadan sevgiyle kaldırdılar ve tekrar elimden tuttular. Ve ben bugün burada tekrar kendi ayaklarımın üstüne basarak bu konuşmayı yapıyorum. Ben başardım siz de başarabilirsiniz demek ve ilham olabilmek için. Ben bu süreci atlatabildiysem yılmadan usanmadan bana her şeyi başarabileceğimi her fırsatta hatırlatıp gerçek sevgiyi öğreten insanlar sayesindedir. Unutmayın tıpkı Hemigway’in de dediği gibi ‘’Hayattaki en güzel şey, tüm kusurlarınızı bilmesine rağmen sizin hala muhteşem olduğunuzu düşünen biri olmasıdır.’’ ve ben bu serüveni yirmi yedi yıllık yaşantımdaki en güzel birikimim olan dostlarıma ve aileme borçluyum.