Bizler herkes tarafından bilindiği gibi diğer canlılardan farklı olarak yaratıldık. Kendi düşüncelerimiz, yaşam alanlarımız, özgürlüğümüz var. Bunların getirisi olarak da ortaya duygu karmaşasını çıkarmaya başladık. Bu duygulardan kimisinin bize faydası dokunurken bir başkasına zararı dokunuyor kimisine de yol gösteriyor ya da yoluna taş koyuyor. Bunların hepsi bizim bilinçaltımızdan kendimizle çeliştiğimiz zamanlarda bizim duygularımızı nasıl dışarıya yansıttığımızın, aktardığımızın bir sonucu olarak hayatımıza iyi ya da kötü yön veriyor.
Bu iyi ya da kötü sonuçları da her yiğit farklı sırtlıyor. Her yiğidin farklı yoğurt yiyişi olduğu gibi. Genellikle olayların kötü tarafından bakarak kendimizi depresif bir ruh haline sokarız. Ancak bir kaçımız iyi tarafından bakabiliyoruz yaşadığımız olaylara. Oysaki tek yapmamız gereken kendimizi olduğumuz gibi kabullenerek kendimizi kendi içimizde geliştirmeyi bilmeliyiz. Bunun farkın varamayanlar veyahut bunu yapmak, kendiyle barışık olmak istemeyenler de başkalarını hiç vazgeçmeksizin özenerek kendi kabiliyetlerini, kapasitelerini göz önünde bulundurmayarak durmadan bir düşüş, itiş kakış içerisine giriyorlar. Sonuç olarak da psikolojik bunalımlara, depresyonlara giriliyor. Ama daha bilmiyorlar ki bu bunalımlar onları sessizliğe, yalnızlığa itiyor. Bu sessizlik içinde ağızlarından bakla çıkarmazken zihinlerinde o gün tanık oldukları olaylardaki kahramanları düşünerek kendiyle kavgaya tutuşuyor zihnini parçalıyor, bulandırıyor. Dışarıdaki sessizliği içeriye sağlayamamaktan nefret etse bile kendini sadece olumsuz yönden yargılamaktan geriye bir adım bile atmıyor.
Bu kafasının içinde esen fırtınaları gün yüzüne çıkartsa belki Stephen Hawking’in sözünü taşıyabilecek, zihnindeki karmaşayı ve dış dünyadaki sessizliği ile bu sözü en doğru bir şekilde taşıyacak. Ama ilk önce zihin bulanıklığı ile zihin karmaşasını birbirinden ayırt etmeyi bilmeli ve hayata geçirilebilmelidir. Bu farkı ise ancak kendine haksızlık etmeyerek yapabiliriz.