Her yıl olduğu gibi bu yılın ilk döneminin sonuna gelmiştik. Çok heyecanlıydım çünkü daha önce görmediğim bir yer görecektim. Babam sürekli oraya gidiyordu ve anlattığına göre çok boş ama güzel bir yermiş. Boş yerden kastetmek istediğim çok küçük 2-3 günde gezilebilecek bir yer. Okul çıkışından sonra hızlıcana eve gittim. Hiç vakit kaybetmeden hepimiz hemen hazırlanıp evden çıktık. Her zamanki gibi geç kalmıştık -ben artık bunun doğamızda olduğunu düşünüyorum- ama neyseki havalimanına yetişmiştik.
Uçaktan indiğimizde ilk izlenimler herkese çok güzeldi. Bizimle beraber aile dostlarımız da gelmişti. Herkes halinden memnun çünkü hava çok güzel, etrafta kuşlar uçuşuyor yani rahatsız eden hiçbir şey yoktu. Bizi 2 tane araba almaya gelmişti. siyah jeeplerdendiler. Şehre doğru giderken gözüme binalar çarptı. Sanki japonyadaki gibi upuzun 25-30 katlı binalar, hepsi birbirine bakıyor, gri karamsar görünüşte. Bunu gerçekten yakıştıramadım bu kadar güzel bi şehre/ülkeye. Yaklaşık yarım saat ilerledikten sonra çok güzel görüntülerle karşılaştık. Sürekli ağaçların arasından geçiyor, duvarlarına renk renk resimler yapılmış binalar görüyorduk. Araba yolculuğu biraz uzun sürmüştü çünkü çok trafik vardı. Acilen buna bir çözüm gerek. Herneyse, otele sonunda varmıştık. Kaldığımız otel oranın en eski otellerinden biriydi fakat ona rağmen hala çok güzeldi. Hemen yerleşip gezmeye karar verdik. Otelden çıkıp şehir merkezine doğru yürüdük. Şehir küçük bir yer olduğu için her yere yürünebiliyordu. Trafik lambalarında beklerken ayağıma doğru baktığımda yayaların ışıkları fark edebilmeleri için yerdede ışıklar vardı. Kırmızı ve yeşil yanıyorlardı ve bununla beraber çokta saygılılardı. Yayaları bu kadar ince düşünüyo olmaları gerçekten çok hoştu. Biraz şehirde dolandıktan sonra otele döndük.
Ertesi gün sabah kalktık, kahvaltı için otelin aşağısına indik. Oteldeki ilgi ve alaka çok güzeldi herkes güler yüzlü ve nazikti güzelce kahvaltımızı yaptıktan sonra tarihi yerleri gezmek için otelden çıktık. Arabalara binip yola koyulduk. İlk başta kiliseye bir tane kiliseye gittik. Sapsarı bahçesi muhteşem içeriside ayn şekilde çok güzel resimlerle doluydu ve garip bi şekilde ağır bir koku yoktu içerde. Yani vardıda rahatsız etmiyordu. Farklı bir tütsü kullanmışlardı heralde. Dış tarafının renkli olmasının aksine içerisi karanlık ve koyu tonlarla boyanmıştı. duvardaki resimler ise daha çok kırmızı kullanılmış insansı meleklerden oluşuyordu. o gün bunun gibi bir çok Kilise gezdik ve şehirle alakalı bir sürü bilgi öğrendik. Benim şaşırdığım bilgilerden biri ise şehrin ikiye ayrılmış olmasıydı. Hemde bir tren ile. şehrin aşağı tarafında ”zenginler” yukarı tarafında ise ”fakir” diye adlandırılan kısım kalıyordu. Fakat bu eskiden daha yoğundu şimdikilerde daha çok orta durumlar yukarıda ama zenginler hala aşağı taraftaydı. Gerçekten üzücü bir durum.
Bir güzel deneyimin sonuna daha gelmiştik. Dönüş günü… Çok güzel 2 gün geçirdik. Hayran kaldığım şehirlerden biriydi burasıda çünkü hem kültürlü hemde eğlenceli güzel bir yerdi. Bu gittiğim yer Ukrayna/Kiev.Yine gitmezdim